Fransızca içindeki partie ne anlama geliyor?
Fransızca'deki partie kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte partie'ün Fransızca'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
Fransızca içindeki partie kelimesi (siyasi) parti, başlamış, uzakta, yok, taraf, kısım, bölüm, bölüm, kısım, bölüm, bölge, tur, bölüm, kısım, oyunda/maçta (beraberlik durumunda) kazananı belirlemek için oynanan oyun, bölüm, kısım, maç, hisse, pay, gitmek, yola çıkmak, ayrılmak, (uçak, tren, vb.) kalkmak, hareket etmek, taşınmak, arabayla uzaklaşmak, gitmek, çekip gitmek, yola çıkmak, yürüyüp gitmek, yürüyüp gitmek, geri çekilmek, yolculuğa çıkmak, yola çıkmak, yıkanarak çıkmak, kapmak, havada kapmak, yola çıkmak, terk etmek, terk etmek, yolculuğa çıkmak, seyahate çıkmak, gitmek, ölmek, çıkmak, ayrılmak, yola çıkmak, gitmek, güneyde, koşup gitmek, satılmak, ölmek, vefat etmek, gitmek, yola çıkmak, çalışmak, işlemek, gitmek, gayretle bir işe başlamak, gruptan ayrılmak, hızla koşmak, fırlama, ok gibi fırlama, tatil yapmak, parti, uygun, münasip, geleceği parlak, bu durumda, başlıyoruz, İşçi Partisi, yerleşmiş fikir, yerleşmiş düşünce anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
partie kelimesinin anlamı
(siyasi) partinom masculin (Politique) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Son parti a remporté l'élection avec une large majorité. Mensubu olduğu parti, seçimleri ezici bir çoğunlukla kazandı. |
başlamış(Sports) (maça, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ils sont partis ! |
uzakta
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Le directeur sera absent jusqu'à mercredi. |
yok(kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Désolé, Jone est absent (or: parti). Il sera de retour demain. |
tarafnom féminin (Droit) (hukukta) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Aucune des deux parties ne peut se désister une fois que le contrat a été signé. Kontrat imzalandıktan sonra taraflar kontrat hükümlerine sadık kalacaklardır. |
kısım, bölümnom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La partie de l'aile est connectée au fuselage par le biais de boulons en titane. Kanat kısmı gövdeye titanyumdan yapılma cıvatalarla bağlıdır. |
bölüm, kısım(livre, thèse, programme TV) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le roman se divise en trois parties. Roman, üç bölüme (or: kısıma) ayrılmıştır. |
bölümnom féminin (musique : voix, instrument) (müzik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La partie violon était plus difficile que les autres. |
bölge(d'une ville) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La partie sud de la ville est connue pour ses magasins. |
turnom féminin (Golf) (golf oyunu) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) J'ai fait deux parties de golf hier. |
bölüm, kısımnom féminin (document) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Veuillez signer au bas de la partie B. |
oyunda/maçta (beraberlik durumunda) kazananı belirlemek için oynanan oyunnom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Après le dîner, ils se sont assis à la table de jeu pour faire quelques parties. |
bölüm, kısım(hikâye, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dans ce dernier épisode, nous avons appris la mort de la vieille dame. |
maç(Sports) (spor) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Tu veux regarder le match de tennis plus tard ? Daha sonra tenis maçını seyredecek miyiz? |
hisse, pay(mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) L'entreprise espère occuper une plus grande part du marché l'année prochaine. |
gitmekverbe intransitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Allez, ma chérie, on doit partir. |
yola çıkmakverbe intransitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Nous nous sommes levés tôt pour partir avant 7 h. |
ayrılmakverbe intransitif (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Est-ce que John est là ? Non, il est déjà parti. |
(uçak, tren, vb.) kalkmak, hareket etmek(train) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Le train part toujours à l'heure. |
taşınmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) À 18 ans, je suis parti de chez mes parents pour aller vivre en ville. |
arabayla uzaklaşmakverbe intransitif (en voiture) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Elle a essuyé une larme quand il est parti. |
gitmek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Nous devons partir à 8 heures si nous voulons arriver à l'heure à la fête. |
çekip gitmek
(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Partir au milieu d'une conversation est quelque chose qu'il fait tout le temps. |
yola çıkmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) On devra partir très tôt pour éviter les bouchons des heures de pointe. |
yürüyüp gitmekverbe intransitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Plutôt que de se disputer avec moi, il a préféré partir. |
yürüyüp gitmek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Il s'est fâché et est parti. |
geri çekilmekverbe intransitif (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) J'ai dû partir parce que sinon, j'aurais fini par les insulter. |
yolculuğa çıkmakverbe intransitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Henry avait hâte de partir seul. |
yola çıkmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ils sont partis pour Londres tôt le lendemain matin. // Nous partirons à 5 h du matin. |
yıkanarak çıkmak(saleté,...) (leke, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) La boue part facilement. |
kapmak, havada kapmakverbe pronominal (changement de sujet : tickets,...) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Les billets sont tous partis le matin même de leur mise en vente. |
yola çıkmakverbe intransitif (personne) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Tim a fait ses sacs et est prêt à partir. |
terk etmekverbe intransitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Si l'on te maltraite, tu dois partir. |
terk etmekverbe intransitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Quand Sally a perdu son emploi, son mari est parti. |
yolculuğa çıkmak, seyahate çıkmak(aller en vacances) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Oliver a comme projet de partir ce week-end. |
gitmekverbe intransitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Il a quitté la ferme familiale et est parti dans une grande ville pour trouver du travail. |
ölmek(euphémisme : mourir) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
çıkmakverbe intransitif (tache,...) (leke, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ce rouge à lèvres a une jolie couleur mais il part facilement. |
ayrılmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
yola çıkmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
gitmekverbe intransitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) À la fête, j'ai commencé à ne pas me sentir bien, alors je suis parti. |
güneydeverbe intransitif (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Ils sont partis dans le sud pour la semaine. |
koşup gitmek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Il s'est enfui se réfugier dans la forêt pour échapper à la police. Elle est partie sans nous dire où elle allait. |
satılmak
(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Le livre rare partira vite lors de la vente aux enchères. |
ölmek, vefat etmekverbe intransitif (euphémisme : mourir) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Il est parti juste après minuit, avec sa femme à ses côtés. |
gitmekverbe intransitif (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Elle est partie sans un mot. |
yola çıkmakverbe intransitif (transport) (otobüs, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Quand part le bus ? |
çalışmak, işlemekverbe intransitif (machine : démarrer) (makine) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Nous avons eu besoin de mettre quatre fois de l'huile avant que la machine ne parte. |
gitmek
(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Est-ce que tu es prêt ? Partons. |
gayretle bir işe başlamak(argo) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Tu es prêt ? Partons. |
gruptan ayrılmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Les membres du groupe sont partis un par un jusqu'à ce qu'il ne reste que Nelson. |
hızla koşmak
(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Le cambrioleur a foncé dans une allée en voyant la police débarquer. |
fırlama, ok gibi fırlama
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
tatil yapmak(des vacances) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Nous avons pris nos vacances en Argentine l'année dernière. |
partilocution adjectivale (siyaset) |
uygun, münasip(célibataire) (eş, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Elle invita plusieurs célibataires convoités à la fête dans l'espoir que sa fille tombe amoureuse de l'un d'eux. |
geleceği parlak
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Les Answering Machine sont un groupe anglais prometteur. |
bu durumda
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
başlıyoruzinterjection (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "C'est parti", dit papa en tournant la clé dans le contact. |
İşçi Partisinom masculin (Politique britannique) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le Parti travailliste a perdu les élections cette année. |
yerleşmiş fikir, yerleşmiş düşünce
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
Fransızca öğrenelim
Artık partie'ün Fransızca içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını Fransızca içinde arayabilirsiniz.
partie ile ilgili kelimeler
Fransızca sözcükleri güncellendi
Fransızca hakkında bilginiz var mı
Fransızca (le français) bir Roman dilidir. İtalyanca, Portekizce ve İspanyolca gibi, bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nda kullanılan popüler Latince'den gelir. Fransızca konuşan bir kişi veya ülke "Francophone" olarak adlandırılabilir. Fransızca 29 ülkede resmi dildir. Fransızca, Avrupa Birliği'nde en çok konuşulan dördüncü ana dildir. Fransızca, İngilizce ve Almanca'dan sonra AB'de üçüncü sırada yer alır ve İngilizce'den sonra en yaygın olarak öğretilen ikinci dildir. Dünyanın Fransızca konuşan nüfusunun çoğunluğu, birinci veya ikinci dil olarak Fransızca konuşabilen 34 ülke ve bölgeden yaklaşık 141 milyon Afrikalı ile Afrika'da yaşıyor. Fransızca, Kanada'da İngilizce'den sonra en çok konuşulan ikinci dildir ve her ikisi de federal düzeyde resmi dildir. 9,5 milyon kişinin veya %29'unun birinci dili ve 2,07 milyon kişinin veya tüm Kanada nüfusunun %6'sının ikinci dilidir. Diğer kıtaların aksine, Fransızcanın Asya'da popülaritesi yoktur. Şu anda, Asya'daki hiçbir ülke Fransızca'yı resmi dil olarak tanımıyor.