Fransızca içindeki mal ne anlama geliyor?
Fransızca'deki mal kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte mal'ün Fransızca'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
Fransızca içindeki mal kelimesi kötülük, şer, fenalık, kötü şey, musibet, ağrı, sızı, olumsuz bir şekilde, olumsuz olarak, kötü bir şekilde, hatalı olarak, yanlış olarak, hatalı/yanlış bir şekilde, adice, beceriksizce, beceriksiz bir şekilde, uygunsuz bir biçimde, uygunsuz olarak, kötülük, uygunsuz, ahlaksız, çok hasta, rahatsız bir şekilde, kötü bir şekilde, zahmetli, eziyetli, sıkıntılı, zarar, duygusal yara, kötü bir şekilde, zarar, berbat bir şekilde, çok üzgün, yanlış bir şekilde, yanlış, çirkin bir şekilde, çirkince, kötü bir şekilde, pişmanlıkla, kötü, talihsizlik, özen, aykırı bir şekilde, haksızlık, berbat, zorluk, güçlük, zahmet, çaba, gayret, uğraş, yanlış, sıkıntı, hatalı, yanlış, gevşekçe, acımak, hasta, rahatsız, kör, körelmiş, keskin olmayan, vakitsiz, sıkı olmayan, gevşek, pek sevilmeyen, uyumsuz, acı içinde, uykusuz, hafif ışıkta, loş ışıkta, endişeyle, kaygıyla, abur cubur yiyecek, kötü, zarar vermek/yaralamak/incitmek, iltihaplı, iltihaplanmış, tanıdık olmayan, yabancı, popüler olmayan, tutulmayan, rağbet görmeyen, benimsenmeyen, asabi, onaylanmayan/uygun bulunmayan/caiz olmayan, vatan hasreti, vatan özlemi, acı içinde olmak, iğrendirmek, tiksindirmek, midesini bulandırmak, uygunsuz, münasebetsiz, yakışık almayan, yakışıksız, şiddetli, midede rahatsızlık hissi, belirsiz, müstehcenlik, tedirgin, gergin, sinirli, dağınık, karmakarışık, zorlanan, zorluk çeken, ratahsız, rahat davranmayan, tuhaf, garip, acayip, kötü tanınmış, kötü tanınan, huzursuz, rahatsız, tedirgin, yetersiz beslenmiş, gıdasız kalmış, dağınık, düzensiz, edepsiz/yaramaz/afacan (çocuk), uyumsuz, uyuşmayan, deniz tutmuş, araba tutması, kılıksız, midesi bulanan, sakar, yanlış anlaşılmış, uygun olmayan, kılıksız, tıraşı gelmiş, keyifsiz, sıkılmış, canı sıkkın, birçok, fena değil, şöyle böyle, fena değil, şöyle böyle, haklı nedene dayanmayan, adı çıkmış, çok sayıda, ortalamanın üzerinde, huzursuz, fena değil, akşamdan kalma, ağrıyan, ağrılı anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
mal kelimesinin anlamı
kötülük, şer, fenalıknom masculin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Beaucoup de religieux croient au concept du bien et du mal. Pek çok dindar insan hayır ve şer kavramlarına inanır. |
kötü şey, musibetnom masculin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Il opta pour le moindre des deux maux. |
ağrı, sızı
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Laura se plaint d'une douleur à l'une de ses dents. |
olumsuz bir şekilde, olumsuz olarakadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Je suis désolé que les choses aient mal tourné pour toi. |
kötü bir şekildeadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) J'étais fatigué et j'ai mal réussi l'examen. |
hatalı olarak, yanlış olarak, hatalı/yanlış bir şekilde
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) L'élève a mal répondu à la question. |
adiceadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
beceriksizce, beceriksiz bir şekildeadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Je joue très mal du piano. |
uygunsuz bir biçimde, uygunsuz olarak
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Je suis désolé, je ne voulais pas mal parler. |
kötülük(mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le pasteur mit son oratoire en garde contre les forces du mal. |
uygunsuz, ahlaksızadjectif (immoral) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) La plupart des gens pensent que voler est mal. Çoğu insan, hırsızlık yapmanın ahlâksız (or: uygunsuz) bir hareket olduğunu bilir. |
çok hasta(se sentir) (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Tu te sens bien ? Tu as mauvaise mine (or: Tu as une sale tête). |
rahatsız bir şekildeadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Après l'effondrement des marchés, la compagnie pouvait mal se permettre de la mauvaise publicité. |
kötü bir şekilde
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
zahmetli, eziyetli, sıkıntılı(donner du) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ce boulot me donne beaucoup de mal. Bu çok zahmetli bir iş. |
zararnom masculin (physiquement) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Heureusement, personne ne s'est fait mal dans l'accident. |
duygusal yara(affectif, émotionel) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Sue a avoué qu'elle avait eu mal du fait de l'infidélité de son mari. |
kötü bir şekildeadverbe (davranış) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Les enfants se tiennent mal quand ils sont trop fatigués. |
zararnom masculin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) L'exploitation minière a vraiment fait du mal à la planète. |
berbat bir şekildeadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Les détenus de cette prison thaïlandaise étaient mal traités. |
çok üzgün
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Fiona se sentait mal d'avoir rompu avec Charles, mais elle ne l'aimait plus. |
yanlış bir şekilde, yanlışadverbe (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Elle se tient mal. Elle devrait avoir plus de respect pour elle-même. |
çirkin bir şekilde, çirkinceadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Il parle mal à sa femme des fois. |
kötü bir şekildeadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Le vieil homme portait toujours des vêtements qui lui allaient mal. // Nous avons été mal informés par la compagnie d'assurance. |
pişmanlıklaadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Ray se sentait mal suite à l'accident qu'il avait causé. |
kötünom masculin (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Je connais la différence entre le bien et le mal. |
talihsizliknom masculin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Il souhaitait le plus grand mal à son adversaire. |
özennom masculin (effort) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
aykırı bir şekildeadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
haksızlıknom masculin (méchanceté) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le mal (or: Le tort) commis envers un innocent ne peut jamais être réparé. |
berbatadjectif (sentiment) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
zorluk, güçlük, zahmet
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) J'ai eu quelques difficultés à mettre la clé dans la porte. Anahtarı deliğe sokmakta zorluk çekiyordu. |
çaba, gayret, uğraş
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Il a fait l'effort de nettoyer la cuisine, mais elle n'était toujours pas très propre. Mutfağı temizlemek için çaba gösterdi, ancak iyi temizleyemedi. |
yanlış
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Par exemple : malentendu |
sıkıntı
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le poète mélancolique souffrait d'une maladie de l'esprit. |
hatalı, yanlış(avec des fautes) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Tu as épelé ce mot incorrectement. O kelimeyi yanlış (or: hatalı) yazdın. |
gevşekçe(vêtement) (giysi) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
acımak(partie du corps) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Les jambes d'Audrey lui faisaient mal après la longue randonnée. |
hasta, rahatsız
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Je ne peux pas venir au bureau aujourd'hui, je suis malade. Maria a amené le chiot malade chez le vétérinaire. |
kör, körelmiş, keskin olmayan(bıçak, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Utilise la tranche émoussée du couteau pour écraser le fruit. |
vakitsiz(moment) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
sıkı olmayan, gevşek(corde,...) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) La corde était lâche et Malcolm s'est rendu compte que Peter l'avait probablement lâchée à l'autre bout. |
pek sevilmeyen(kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Elle était impopulaire à l’école à cause de ses moqueries. |
uyumsuz(couleurs, sons) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
acı içinde
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Je déteste voir ma fille souffrir. |
uykusuz
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
hafif ışıkta, loş ışıkta(luire, être éclairé) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) La pièce était faiblement éclairée par des bougies. |
endişeyle, kaygıyla
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
abur cubur yiyecek
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Les gens qui mangent trop de cochonneries souffrent de nombreux problèmes de santé graves. |
kötüpréfix (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Par exemple : malveillant, mal formé |
zarar vermek/yaralamak/incitmek(nadir kullanım) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
iltihaplı, iltihaplanmış(gorge, yeux,…) (boğaz) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Tina avait un rhume ; son nez coulait et sa gorge était irritée. |
tanıdık olmayan, yabancı(pas reconnu) (kişi, nesne) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Le groupe a joué une chanson qui m’était inconnue. |
popüler olmayan, tutulmayan, rağbet görmeyen, benimsenmeyen
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Le maire avait été prévenu que les réglementations seraient impopulaires. |
asabi(kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ce marin est bourru mais pas méchant. Son frère est plus hargneux. |
onaylanmayan/uygun bulunmayan/caiz olmayan
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Certaines personnes considèrent le sexe avant le mariage comme un comportement illicite. |
vatan hasreti, vatan özlemi
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
acı içinde olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Elle souffrait après sa blessure au cou. |
iğrendirmek, tiksindirmek, midesini bulandırmak
(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
uygunsuz, münasebetsiz, yakışık almayan, yakışıksız(konuşma, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ses remarques inappropriées (or: mal à propos) nous ont tous embarrassés. |
şiddetli
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
midede rahatsızlık hissi
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Je me sens un peu patraque ; je crois que je devrais aller m'allonger. |
belirsiz
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Le livre est plein d'idées vagues ; il n'est pas prêt à être publié. |
müstehcenlik(figuré) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
tedirgin, gergin, sinirli
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Traverser cette rue me rend nerveuse. Kapıyı açınca karşısında ürkek gözlerle ona bakan küçük bir çocuk buldu. |
dağınık, karmakarışık(lieu) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Paul a puni son fils parce que sa chambre était en désordre (or: mal rangé). |
zorlanan, zorluk çeken
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
ratahsız, rahat davranmayan(physiquement) (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Beth n'était pas bien installé dans la chaise dure. |
tuhaf, garip, acayipadjectif (personne) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ann se sentait mal à l'aise lorsque son patron regardait par-dessus son épaule pendant qu'elle travaillait. |
kötü tanınmış, kötü tanınan
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Le gangster tristement célèbre a été arrêté à Los Angeles la semaine dernière. |
huzursuz, rahatsız, tedirgin(personne) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
yetersiz beslenmiş, gıdasız kalmışlocution adjectivale (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
dağınık, düzensiz
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) L'homme qui toquait à la porte avait l'air débraillé. |
edepsiz/yaramaz/afacan (çocuk)
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
uyumsuz, uyuşmayan(objets) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
deniz tutmuş
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Evelyn a eu le mal de mer sur le bateau. |
araba tutması
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
kılıksız(personne) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
midesi bulanan
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Je me suis senti nauséeux après avoir bu du lait périmé sans faire exprès. |
sakar(geste) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
yanlış anlaşılmışlocution adjectivale (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
uygun olmayan
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
kılıksızadjectif (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
tıraşı gelmiş(personne) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
keyifsiz
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Il sera de mauvaise humeur lorsqu'il s'apercevra que tu as mangé son chocolat. |
sıkılmış, canı sıkkın
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
birçok(familier) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Il y avait pas mal de végétariens parmi nous. |
fena değil, şöyle böyleadverbe - Alors, ces vacances, c'était comment ? - C'était pas mal. |
fena değil, şöyle böyle
– Comment se passe ton nouveau boulot ? – Pas trop mal, merci. |
haklı nedene dayanmayanlocution adjectivale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Les preuves contre John étaient mal fondées et il a donc évité les poursuites. Votre optimisme au sujet de la bourse était clairement mal fondé. |
adı çıkmış(lieu) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
çok sayıda
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Je n'attendais pas beaucoup de participants mais un bon nombre de personnes sont venus en fait. |
ortalamanın üzerinde
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
huzursuzlocution adjectivale (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Je suis toujours mal à l'aise dans les soirées où je ne connais personne. |
fena değil
Je croyais que j'allais détester mon nouveau boulot, mais il n'est en fait pas si mal (or: pas si mal que ça). |
akşamdan kalma(familier) (içkiden ötürü) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Je ne vais pas aller travailler aujourd'hui : j'ai trop la gueule de bois après la fête d'hier soir. |
ağrıyan, ağrılıverbe impersonnel (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Aïe ! Ne touche pas mon bleu sur le bras, ça fait très mal. |
Fransızca öğrenelim
Artık mal'ün Fransızca içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını Fransızca içinde arayabilirsiniz.
mal ile ilgili kelimeler
Fransızca sözcükleri güncellendi
Fransızca hakkında bilginiz var mı
Fransızca (le français) bir Roman dilidir. İtalyanca, Portekizce ve İspanyolca gibi, bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nda kullanılan popüler Latince'den gelir. Fransızca konuşan bir kişi veya ülke "Francophone" olarak adlandırılabilir. Fransızca 29 ülkede resmi dildir. Fransızca, Avrupa Birliği'nde en çok konuşulan dördüncü ana dildir. Fransızca, İngilizce ve Almanca'dan sonra AB'de üçüncü sırada yer alır ve İngilizce'den sonra en yaygın olarak öğretilen ikinci dildir. Dünyanın Fransızca konuşan nüfusunun çoğunluğu, birinci veya ikinci dil olarak Fransızca konuşabilen 34 ülke ve bölgeden yaklaşık 141 milyon Afrikalı ile Afrika'da yaşıyor. Fransızca, Kanada'da İngilizce'den sonra en çok konuşulan ikinci dildir ve her ikisi de federal düzeyde resmi dildir. 9,5 milyon kişinin veya %29'unun birinci dili ve 2,07 milyon kişinin veya tüm Kanada nüfusunun %6'sının ikinci dilidir. Diğer kıtaların aksine, Fransızcanın Asya'da popülaritesi yoktur. Şu anda, Asya'daki hiçbir ülke Fransızca'yı resmi dil olarak tanımıyor.