İngilizce içindeki soft ne anlama geliyor?

İngilizce'deki soft kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte soft'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki soft kelimesi yumuşak, yumuşak, narin, yumuşak başlı, uysal, mülâyim, hafif, alçak, hafif, hafif, yumuşak, tutkun, düşkün, yumuşak, hafif, anlaşmaya açık, tembel, yaşlı, basit, kolay, ılık, ılıman, hafif, yumuşak, yumuşak, magazin, soyut, konvertibilitesi olmayan, ucuz, teminatsız, durgun, yumuşak, yumuşak, yumuşak, yumuşak, sulu, alçak sesle, yumuşak davranmak, inmek, elektronik kopya, alkolsüz içecek, yumuşak iniş, ekonomik büyüme, yumuşak dondurma, sosyal beceri, iltifat, zaaf, yumuşak kabuklu yengeç, yumuşak sözlü anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

soft kelimesinin anlamı

yumuşak

adjective (material: not rigid) (sert olmayan cisim)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
People love our sofa because it is so soft.
Yumuşak olduğu için herkes kanepemizi çok seviyor.

yumuşak, narin

adjective (surface: not rough) (sert olmayan yüzey)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This fabric is so soft and smooth.
Bu kumaş çok yumuşak ve pürüzsüz görünüyor.

yumuşak başlı, uysal, mülâyim

adjective (person: weak, pliant, effeminate)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Don't be so soft. Tell them what you have to tell them. Don't be afraid.
Bu kadar yumuşak başlı olma. Onlara ne söylemek istiyorsan söyle, çekinme.

hafif

adjective (lighting: subdued) (ışık)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The room's soft lighting made for a more romantic setting.

alçak

adjective (sound: gentle) (ses)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The restaurant had soft music playing in the background.

hafif

adjective (figurative (drug: not addictive) (alışkanlık yapmayan uyuşturucu)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Marijuana is considered a soft drug.

hafif

adjective (figurative (response: lenient) (ceza, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The sentence passed on him by the judge was too soft, in my opinion.

yumuşak

(not strict) (davranış, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The kids like her because she is soft with them.

tutkun, düşkün

(informal, dated (fond of, attracted to)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I think my brother's a little soft on you.

yumuşak

adjective (edge: not distinct) (hat)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I love the soft edges in this painting.

hafif

adjective (movement, gesture: gentle)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She gave the baby a soft kiss on the cheek.

anlaşmaya açık

adjective (figurative (politics: open to compromise) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The congressman was soft on the issue and willing to compromise.

tembel

adjective (figurative (person: lazy, coddled) (kişi, mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
While my first son is successful, my second son is too soft and doesn't do anything.

yaşlı

adjective (figurative (eyes: moist) (göz)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The lady gazed upon the poor children with soft eyes.

basit, kolay

adjective (figurative (job, task: easy) (iş, vazife, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We gave the new employee a soft task for his first assignment.

ılık, ılıman

adjective (figurative (weather: mild) (hava, iklim)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The soft climate in California attracts many people.

hafif

adjective (figurative (slope: gentle) (yokuş, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
There is a soft incline for the next two miles.

yumuşak

adjective (water: free of minerals) (su)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The town was blessed with naturally soft water.

yumuşak

adjective (figurative (chemical: not harsh)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This detergent is soft on the clothes.

magazin

adjective (figurative (news: not serious) (haber)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The magazine had some hard news, but most of it was soft news like fashion.

soyut

adjective (figurative (based on interpretation not facts) (veri, delil, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
They only had soft facts, not hard ones to base their case on.

konvertibilitesi olmayan, ucuz

adjective (figurative (currency: not convertible) (para)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Soft currencies are not used in international trade.

teminatsız

adjective (figurative (loan: not secured) (kredi, borç)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This bank specializes in high-risk, soft loans.

durgun

adjective (figurative (stock market: not performing) (piyasa, borsa)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The market has been soft for the last two weeks.

yumuşak

adjective (phonetics: c, g) (dilbilimi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The soft 'c' in English is pronounced like an 's'.

yumuşak

adjective (vowel: makes preceding consonant soft) (sesli harf)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Some vowels are soft vowels, others are hard vowels.

yumuşak

adjective (consonant: p, t, f, etc.) (sessiz harf)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
All of the lines in the poem end with soft consonant sounds.

yumuşak, sulu

adjective (food: easily digested) (gıda)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My grandfather has lost all his teeth, so now he can only eat soft foods.

alçak sesle

adverb (US, informal (softly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Talk soft please. I'm not deaf!

yumuşak davranmak

verbal expression (informal, figurative (be lenient, gentle) (birisine)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Don't go soft on me, you need to say what you really think.

inmek

(slang (not sustain an erection) (penis)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Men generally go soft pretty soon after they have an orgasm.

elektronik kopya

noun (digital document)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

alkolsüz içecek

noun (non-alcoholic beverage)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We've got a choice of soft drinks for the kids, and punch for the grown-ups.

yumuşak iniş

noun (space vehicle)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The Viking spacecraft executed a soft landing on Mars.

ekonomik büyüme

noun (figurative (economic growth)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Most economists foresee a soft landing for the economy.

yumuşak dondurma

noun (frozen dessert with soft consistency)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
For dessert we had soft serve ice cream in a cone.

sosyal beceri

plural noun (emotional intelligence)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He is not the best salesman we have, but his soft skills are proving very useful.

iltifat

noun (figurative, informal (flattery, persuasion) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It will take more than a bit of soft soap to convince Jane that Bill isn't trying to trick her.

zaaf

noun (informal (particular fondness or affection)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I have a real soft spot for my cousin: I'd do anything to help her. I don't particularly like most dogs, but I do have a soft spot for poodles.

yumuşak kabuklu yengeç

noun (crustacean with edible shell)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Fried soft-shell crab on French bread is my favorite sandwich.

yumuşak sözlü

adjective (having a quiet or gentle voice)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I was surprised when my usually soft-spoken sister began to yell at me.

İngilizce öğrenelim

Artık soft'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

soft ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.