İngilizce içindeki along ne anlama geliyor?
İngilizce'deki along kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte along'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki along kelimesi boyunca, yanında, beraber, birlikte, aşağısında, yanından, oraya, getirmek, yanında getirmek, ilerlemek, ilerleme kaydetmek, gelmek, varmak, hayatına girmek, beraber gelmek, eşlik etmek, eşlik etmek, yanında sürüklemek, anlaşmak, üstesinden gelmek, ilerlemek, ayrılmak, (birisiyle) geçinmek/anlaşmak, (birşey) olmadan yaşamak/hayatına devam etmek, -siz yaşamak, ilerlemek, razı olmak, rıza göstermek, aynı fikirde olmak, ilerlemek, gitmek, iletmek, eşlik etmek, uymak, uyumlu hareket etmek, eşlik etmek, eşlik etmek, kandırmak, bekletmek, peşine takılmak, başından beri, baştan beri, yanında, boylu boyunca, gibi, yolda, sırasında, birlikte, ile birlikte, ile beraber, birlikte, ile birlikte, ile beraber, acele etmek, alçalıp yükselmek, hızla gitmek, hızla gitmek, çabuk ol, geçimli, hadi oradan, hadi canım sen de, anlaşamamak, geçinememek, çekmeli, tekerlekli çekmeli oyuncak, git buradan, koşuşturmak, (böcek) hızla yürümek, hızla yürüyüp gitmek, hızla ilerlemek/yürümek, (tekerlekli bir şeyle) gitmek/ilerlemek, gezinmek, boyunca yürümek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
along kelimesinin anlamı
boyuncapreposition (following the length of) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) A fence runs along the river for safety. The trout swam along the river. |
yanındapreposition (running next to) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) My dog likes to run along the path as I ride by. While walking along the road, Anna found a gold ring. |
beraber, birlikteadverb (accompanying) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) When Joe goes to the shops, his sister likes to come along too. Alışverişe çıktığı zaman kızkardeşi de onunla beraber (or: birlikte) gitmeyi seviyor. |
aşağısındaadverb (further down) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The bank is a little way along this road. |
yanındanadverb (continuity) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I was walking along when I saw an accident. |
orayaadverb (to this place) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The bus came along just when it was starting to rain. |
getirmek, yanında getirmekphrasal verb, transitive, separable (bring) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
ilerlemek, ilerleme kaydetmekphrasal verb, intransitive (informal (progress) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My history project is coming along nicely. |
gelmek, varmakphrasal verb, intransitive (appear, arrive) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Suddenly, two buses came along at the same time. |
hayatına girmekphrasal verb, intransitive (figurative (enter [sb]'s life) (birisinin) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I was 30 when Jason came along and changed my life forever. |
beraber gelmek, eşlik etmekphrasal verb, intransitive (accompany, go with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jack and I are going to the movies this afternoon; you can come along if you like. |
eşlik etmek(accompany) (birisine) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Nancy came along with us to the park. |
yanında sürüklemekphrasal verb, transitive, separable (force to accompany) (birisini) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) If you drag your son along to church he will only resent it. |
anlaşmakphrasal verb, intransitive (informal (be friends) (arkadaşlar) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My friends and I get along very well. |
üstesinden gelmekphrasal verb, intransitive (informal (cope) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) After she went blind, it took her a long time to learn how to get along without vision. |
ilerlemekphrasal verb, intransitive (informal (progress) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) In my profession, you aren't going to get along without the support and help of more experienced people. |
ayrılmakphrasal verb, intransitive (leave) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I have to get along now; it's been nice chatting to you. |
(birisiyle) geçinmek/anlaşmakphrasal verb, transitive, inseparable (be friends) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I get along very well with my mother-in-law. |
(birşey) olmadan yaşamak/hayatına devam etmek, -siz yaşamakphrasal verb, transitive, inseparable (not need) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I can get along without luxuries in this economy. |
ilerlemekphrasal verb, intransitive (move, advance) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Until yesterday, things had been going along quite nicely. We were going along at about 30 mph. |
razı olmakphrasal verb, intransitive (informal, figurative (consent, comply) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jeff wanted Rita to help him prank Martin, but she refused to go along. |
rıza göstermekphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (permit, consent to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I usually just go along with what she says to avoid any arguments. |
aynı fikirde olmakphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (support, agree with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Rachel is happy to go along with Harry's suggestion. |
ilerlemekphrasal verb, intransitive (advance, go forward) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The train was moving along at great speed. |
gitmekphrasal verb, intransitive (leave, go on your way) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The officer told the boys to move along. |
iletmekphrasal verb, transitive, separable (hand round, circulate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Please pass along these hints for healthy living. |
eşlik etmekphrasal verb, intransitive (music: play accompaniment) (müzik) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Joanna sang while Keith played along on the guitar. |
uymakphrasal verb, intransitive (figurative, informal (feign co-operation) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Leo wanted me to join in when he pranked our teacher, but I refused to play along. |
uyumlu hareket etmek(figurative, informal (feign co-operation with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I don't always do what my mother suggests, but I play along with her plans to make her happy. |
eşlik etmekphrasal verb, intransitive (accompany vocally) (şarkı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
eşlik etmek(accompany [sth/sb] vocally) (şarkı söyleyen birisine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
kandırmakphrasal verb, transitive, separable (informal, figurative (mislead) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The scammers strung Wilson along with promises of a one-third share in a $50 million windfall. |
bekletmekphrasal verb, transitive, separable (informal, figurative (keep waiting) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) John's been stringing Janet along for three years, but he won't marry her. |
peşine takılmakphrasal verb, intransitive (informal (accompany [sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My younger brother always wanted to tag along. |
başından beri, baştan beriadverb (the whole time) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She knew about the surprise party all along. |
yanındapreposition (alongside) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) There were willow trees all along the river banks. |
boylu boyuncapreposition (all along, alongside) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She had strung miniature lights along the length of the patio for the party. |
gibiexpression (similar to) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) You want purple wallpaper? I was thinking more along the lines of beige. |
yoldaadverb (over a route) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We're driving to the mountains, but will stop for coffee along the way. |
sırasındaadverb (figurative (in course of events) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Their marriage has lasted 40 years, with a lot of ups and downs along the way. |
birlikte, ile birlikte, ile beraberpreposition (in addition to) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Students need to budget for accommodation, along with the cost of tuition. |
birlikte, ile birlikte, ile beraberpreposition (together with) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Vicky went to the night club, along with her friend Cheryl. |
acele etmek(hurry) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The little old lady beetled off to her card game. |
alçalıp yükselmekintransitive verb (used in compounds (move up and down: on water) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The toy boat bobbed along on the surface of the lake. |
hızla gitmekintransitive verb (figurative, slang (move very quickly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Nelson angrily bombed off for home. |
hızla gitmek(UK (travel quickly) (yol boyunca, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The car was bucketing along the road. |
çabuk olinterjection (hurry) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Come along! We don't want to be late! |
geçimliadjective (informal (affable) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Jim is a friendly guy who is easy to get along with. |
hadi oradaninterjection (UK, informal (expressing disbelief) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) You expect me to believe that? Get along! |
hadi canım sen deinterjection (UK, informal (expressing disbelief) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Brett really said that? Get along with you! |
anlaşamamak, geçinememekverbal expression (not be friends) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My sister and I never really got along when we were growing up. |
çekmeliadjective (able to be pulled) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
tekerlekli çekmeli oyuncaknoun (toy for pulling) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
git buradaninterjection (informal (go) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) |
koşuşturmakintransitive verb (hurry along) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The little boy scurried along to keep up with his brother. |
(böcek) hızla yürümek, hızla yürüyüp gitmekintransitive verb (insect: crawl quickly) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) A beetle scuttled along the rail. |
hızla ilerlemek/yürümekintransitive verb (person: move hurriedly) (kişi) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Richard was watching people scuttle along the busy road. |
(tekerlekli bir şeyle) gitmek/ilerlemekintransitive verb (move along on wheels) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The boy trundled down the hall on his scooter. |
gezinmek(stroll) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Lucie walked along in silence, lost in thought. |
boyunca yürümek(stroll the length of [sth]) (yol, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We walked along the canal at sunset. |
İngilizce öğrenelim
Artık along'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
along ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.