İngilizce içindeki roll ne anlama geliyor?

İngilizce'deki roll kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte roll'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki roll kelimesi yuvarlanmak, ilerlemek, yuvarlamak, rulo, yuvarlak küçük ekmek, yumak, film rulosu, tomar, yumak, rulo, dalgalanma, yana yatma, ses titremesi, atış, atış, yoklama, kıvrım, takla, yuvarlanma, yuvarlanış, dönmek, salınmak, salınarak yürümek, uzanmak, boyunca uzanmak, geçmek, yuvarlanmak, gürüldemek, gümbürdemek, gitmek, zar atmak, vurguyla telaffuz etmek, sürmek, salllamak, sarmak, rulo yapmak, kaplamak, açmak, oklava ile açmak, silindirle düzlemek, soymak, yuvarlanmak, gelmek, (eski haline) geri dönmek, geri dönmek, aşağı indirmek, gelmek, içinde yuvarlanmak, sunmak, yana dönmek, teslim olmak, tomar yapmak, yukarı kalkmak, varmak, varmak, sigara sarmak, küçük ekmek, (önemli bir olay, anons, vb. için) davul vuruşu, Çin böreği, çok kelle gidecek, (okulda) onur listesi, marmelatlı rulo kek, rock and roll müzik, rock müzik, rock, zamanı geri döndürmek, yoklama, sayım, isim listesi, süzülmek, aşağı yuvarlanmak, kapatmak, aşağı yuvarlamak, kısa vadeli işleme dönüştürme, aşağı yuvarlanmak, aşağı yuvarlamak, gelsin, bilyalı ürün, bilyalı, açmak, açmak, ilk kez beğeniye sunulma, lansman, çalım, devretmek, üzerine getirmek, üzerine getirmek, ezmek, (yana, vb.) yuvarlanmak/dönmek, yenmek, gel buraya, sarılabilir, sarma sigara, kalabalık, , kollarını sıvamak, kolları sıvamak, çin böreği anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

roll kelimesinin anlamı

yuvarlanmak

intransitive verb (ball, hoop: move along)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The ball rolled down the hill.
Top tepeden aşağı yuvarlandı.

ilerlemek

intransitive verb (move on wheels)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The car rolled along the street.
Araba sokak boyunca ilerledi.

yuvarlamak

transitive verb (ball, round object)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He rolled the ball to the baby.
Topu bebeğe doğru yuvarladı.

rulo

noun (toilet paper)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Do we have any more rolls of toilet paper?
Hiç tuvalet kağıdı rulosu kaldı mı?

yuvarlak küçük ekmek

noun (bread: bun or bap)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The restaurant served a roll with the meal. Hamburgers usually come in a roll.
Öğlen yemeği francala içinde salam, kaşar ve domatesten ibaretti.

yumak

noun (ball of yarn) (iplik, yün, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The cat loved playing with the roll of yarn.

film rulosu

noun (canister: camera film)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I have three more rolls, with twenty-four exposures each.

tomar

noun (wad of paper money) (kağıt para)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The parking attendant pulled out a roll of Euros to give us change.

yumak

noun (ball of wire) (tel)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There is a roll of wire on the construction site.

rulo

noun (scroll)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The ancient rolls were fragile.

dalgalanma

noun (movement of ocean) (okyanus hareketi)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The constant roll of the ocean made him seasick.

yana yatma

noun (boat, plane: tipping movement)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The roll to the side really scared the passengers.

ses titremesi

noun (music, voice: trill)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
When she sang, her rolls were perfection.

atış

noun (throw of dice) (zar)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It was a bad roll and he lost all his money.

atış

noun (throw of a bowling ball) (bovling topu)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
That's a great roll - looks like it's heading for a strike!

yoklama

noun (roll call: register of names)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The teacher called roll every morning.

kıvrım

noun (fold of body fat)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You could see the rolls of fat when he lifted up his shirt!

takla

noun (gymnastic movement) (jimnastik)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The gymnastics team practiced forward and backward rolls.

yuvarlanma, yuvarlanış

noun (act of rolling)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There's nothing the horse likes better than a roll in the mud.

dönmek

intransitive verb (move by turning or revolving)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The tank wheels rolled forward.

salınmak, salınarak yürümek

intransitive verb (move with undulations)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He loved to watch the way she rolled along the street.

uzanmak, boyunca uzanmak

intransitive verb (figurative (extend in undulations) (mecazlı)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The hills of Tuscany roll for miles.

geçmek

intransitive verb (figurative (time: elapse, pass) (zaman)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Time rolls on.

yuvarlanmak

intransitive verb (wallow) (çamurda, çimde)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The hippos loved to roll in the mud.

gürüldemek

intransitive verb (thunder: sound) (gök)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
During the storm, the thunder rolled.

gümbürdemek

intransitive verb (drum: sound) (davul)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The trumpets blared and the drums rolled.

gitmek

intransitive verb (colloquial (get moving)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Are you ready to go? Let's roll.

zar atmak

intransitive verb (throw: dice)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's your turn to roll. Here are the dice.

vurguyla telaffuz etmek

transitive verb (trill)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Many Americans find it hard to roll their Rs.

sürmek

transitive verb (move up and down or side to side) (boya, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He rolled the paint onto the wall very quickly.

salllamak

transitive verb (make sway)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The waves rolled the boat back and forth.

sarmak

transitive verb (wrap around a cylinder) (hortum, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We rolled the hose after washing the car.

rulo yapmak

transitive verb (form into a tube)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I have seen photos of old Cubans rolling cigars.

kaplamak

transitive verb (envelop)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Next, you need to roll the chicken in the bread till it is coated.

açmak, oklava ile açmak

transitive verb (flatten with a rolling pin) (hamur)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
First you need to roll the pizza dough.

silindirle düzlemek

transitive verb (flatten metal)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The workers rolled the metal into flat sheets.

soymak

transitive verb (US, slang (rob) (birisini)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I wanted his watch, so I rolled him.

yuvarlanmak

phrasal verb, intransitive (sway this way and that)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The passengers were rolling around as the bus sped along the winding road.

gelmek

phrasal verb, intransitive (informal (event, time: come again) (zaman, mevsim, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When the opportunity rolls around, I will take the holiday I always dreamed of.

(eski haline) geri dönmek

phrasal verb, transitive, separable (figurative (reduce: prices)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
They're not rolling back prices; they are still too high.

geri dönmek

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (revert) (bir şeye)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I rolled back to the previous version of the software and it worked fine.

aşağı indirmek

phrasal verb, transitive, separable (car window: open)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Estelle rolled down the car window.

gelmek

phrasal verb, intransitive (informal (arrive)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You never know when some more bad news is going to roll in.

içinde yuvarlanmak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal, figurative (have in abundance)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I grew so many potatoes that I was rolling in them.

sunmak

phrasal verb, transitive, separable (introduce [sth] new to public) (piyasaya, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The company plans to roll out its new product range in the spring.

yana dönmek

phrasal verb, intransitive (turn to other side)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
His back injury made it difficult for him to roll over in bed.

teslim olmak

phrasal verb, intransitive (informal, figurative (surrender)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Do you think you can get me to roll over just by threatening me with a lawsuit?

tomar yapmak

phrasal verb, transitive, separable (wind into a scroll)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He rolled up the certificates and kept them in a safe place.

yukarı kalkmak

phrasal verb, intransitive (curl at edge)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This sheet of paper won't stay flat. The edges keep rolling up.

varmak

phrasal verb, intransitive (informal, figurative (arrive)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Just then, he rolled up in a shiny new car.

varmak

(informal, figurative (arrive somewhere)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The drivers rolled up to the starting line and waited for the race to begin.

sigara sarmak

phrasal verb, intransitive (informal (make a cigarette)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He finished rolling up and asked me for a light.

küçük ekmek

noun (small loaf)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Liz is baking a tray of bread rolls.

(önemli bir olay, anons, vb. için) davul vuruşu

noun (fast continuous drumming)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There was a drum roll before the winners were announced.

Çin böreği

noun (US (Chinese food)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Egg rolls filled with vegetables and shredded pork are a common appetizer in Chinese-American restaurants.

çok kelle gidecek

expression (figurative (People will be fired.)

Heads will roll when the manager finds out who broke the machine.

(okulda) onur listesi

noun (US (list: top students)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Chris often got on the honor roll in high school.

marmelatlı rulo kek

noun (US, literal (rolled cake filled with jam)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I found a recipe for jelly rolls.

rock and roll müzik

noun (style of 1950s pop music)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Rock and roll was considered scandalous in the early 1950s. Elvis Presley was perhaps the most famous rock 'n' roll performer ever.

rock müzik

noun (modern rock music)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I don't care for hip-hop or rap - I prefer rock and roll.

rock

noun as adjective (music, singer) (şarkıcı, müzik)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

zamanı geri döndürmek

verbal expression (figurative (return to earlier)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You can roll back time only in your memory or in your imagination.

yoklama, sayım

noun (register of names read aloud)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The squadron turned out for roll call.

isim listesi

noun (figurative (long list of names) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I'm a long way down the roll call so my chances of getting the job are small.

süzülmek

(droplet: move downwards) (gözyaşı, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A tear rolled down the little girl's cheek.

aşağı yuvarlanmak

(move down a slope)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The marble rolled down the ramp.

kapatmak

(window shade: close) (perde, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Barbara rolled down the window shade.

aşağı yuvarlamak

(push down a slope)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Dan rolled the ball down the hill.

kısa vadeli işleme dönüştürme

noun (economy: lower strike price option) (ekonomi)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

aşağı yuvarlanmak

(round object: fall off [sth])

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The ball rolled off the porch.

aşağı yuvarlamak

(cause [sth] round to fall off [sth])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Roll the marble off the table—the cat will chase it!

gelsin

interjection (informal (impatience, longing)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
It's been a terrible week at work. Roll on Friday evening!

bilyalı ürün

noun (product applied with a roller ball)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This pain-relief gel is available as a roll-on.

bilyalı

adjective (applied with a roller ball)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I prefer roll-on deodorants to sprays.

açmak

(unroll [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The geography teacher rolled out a map of the world on the desk.

açmak

(flatten with a rolling pin) (hamur, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Roll out the pastry thin and even.

ilk kez beğeniye sunulma

noun (aircraft: first public viewing)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The rollout of the first Concorde took place in 1967.

lansman

noun (launch of a program or product) (plan, proje)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The supermarket's rollout of 500 self-checkout machines went smoothly.

çalım

noun (American football maneuver) (Amerikan futbolu)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The quarterback executed a perfect rollout.

devretmek

(figurative, often passive (jackpot: add to next draw) (piyango, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If nobody wins the lottery, the prize is rolled over to the following week's draw.

üzerine getirmek

(internet: move cursor over) (imleç, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Roll over the image and you'll see it change.

üzerine getirmek

(cursor: move over) (imleci, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The image changes when you roll the cursor over it.

ezmek

(wheel, etc.: run over)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Ouch! Your bicycle wheel just rolled over my foot!

(yana, vb.) yuvarlanmak/dönmek

verbal expression (figurative (profits: reinvest)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I took the money I made on my first rental property and rolled it over into a second.

yenmek

(figurative (sport: defeat) (spor)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
In the final game, Brazil rolled over Canada 15 to 2.

gel buraya

interjection (dated (Come and see!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
The stallholder called out, "Roll up! Roll up! All ladies' shoes now half price!"

sarılabilir

adjective (can be rolled up)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Andrea takes a roll-up mat to her yoga class.

sarma sigara

noun (UK, informal (cigarette)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Jon smokes roll-ups because they are cheaper than manufactured cigarettes.

kalabalık

noun (AU informal (crowd at a gathering)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

adjective (investment fund)

kollarını sıvamak

verbal expression (sleeves: push, fold up)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I rolled up my sleeves so that they wouldn't get stained with paint.

kolları sıvamak

verbal expression (figurative (prepare for work)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's time to roll up my sleeves and get to work on my income tax returns.

çin böreği

noun (Asian food)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

İngilizce öğrenelim

Artık roll'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

roll ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.