İngilizce içindeki second ne anlama geliyor?
İngilizce'deki second kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte second'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki second kelimesi saniye, ikinci porsiyon, bir tabak daha (yemek), (bir) an, ikinci, ikinci sıradaki, ikinci olarak, ikinci sırada, desteklemek, destek vermek, ikinci, İkinci, ayın ikinci günü, ayın ikisi, ayın ikinci günü, ikinci, ikinci, bir tane daha, ikincisi, yardımcı, ikinci vites, ikinci kale, ikinci kaleci, nota aralığı, saniye, İkinci Senfoni, defolu mal, ıskarta mal, desteklemek, destek vermek, tayin etmek, İsa Peygamber'in görünmesi/gelmesi, ilgilenmek, alakadar olmak, bir daha düşünmek, tereddüt etmeye başlamak, geri planda olmak, ikinci planda olmak, kardeş torunu, kuzen çocuğu, annenin/babanın kuzeni, ikinci plan, geri plan, ikinci kat, ikinci kattaki, üçüncü kat, üçüncü kattaki, ikinci sınıf, saniye ibresi, dolaylı olarak, ikinci bakış, tekrar bakma/değerlendirme, göbek ad, ikinci doğa, ikincilik, düşündüm de, pişmanlık, tereddüt, en iyi, yeniden kazanılan enerji/kuvvet, İkinci Dünya Savaşı, ikinci el, kullanılmış, dolaylı, kullanılmış olarak, dolaylı yoldan, dolaylı olarak, elden düşme giysiler, ikinci el giysiler, bir an, bir kez daha bakmak, hemen şimdi, bir saniye anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
second kelimesinin anlamı
saniyenoun (time: 60th of a minute) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A minute lasts sixty seconds. Bir dakikada altmış saniye bulunmaktadır. |
ikinci porsiyon, bir tabak daha (yemek)plural noun (helping) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There's more lasagne. Would anyone like seconds? Biraz lazanya kaldı. Bir tabak daha isteyeniniz var mı? |
(bir) announ (an instant) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He only looked away for a second. Bakışlarını bir an için öteye çevirdi. |
ikinciadjective (2nd in a series or list) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) This is the second leg of our trip. Bu, gezimizin ikinci ayağıdır. |
ikinci sıradakiadjective (in race, competition: placed 2nd) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My sister won the race, and I was second. |
ikinci olarak, ikinci sıradaadverb (race, competition: in 2nd place) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Our team came in second. Jane was first, and Claire arrived second. |
desteklemek, destek vermektransitive verb (parliament: support) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) One of the peers has to second the motion. Önergenin meclis üyeleri tarafından desteklenmesi gerekiyor. |
ikincinoun (in a series, list: 2nd item, person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Your seat is the second on the left. |
İkincinoun (2nd monarch with specified name) (kral, kraliçe, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Charles II was King of England from 1660 to 1685. |
ayın ikinci günü, ayın ikisinoun (second day of the month) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We will celebrate New Year's Day at home and then visit my parents on the second. |
ayın ikinci gününoun (UK (second day of specified month) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My brother is getting married on the second of May. |
ikinciadjective (alternate) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The blue is my second choice. Is there a second option? |
ikinciadjective (music: voice or instrument) (keman, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The second violins played out of tune. |
bir tane dahaadjective (another) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) I'll have a second cup of tea, please. |
ikincisiadverb (secondly: introducing second point) First, he can't afford a car. Second, he can't drive. |
yardımcınoun (boxer's assistant) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The boxer's second threw in the towel. |
ikinci vitesnoun (2nd automobile gear) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) On a hill, shift into second. |
ikinci kalenoun (baseball: base) (beysbol) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The runner stole second. |
ikinci kalecinoun (baseball: position) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Stevens is playing second. |
nota aralığınoun (musical interval) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The next chord change is a second. |
saniyenoun (angle: 60th part of a minute) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The coordinates are thirty degrees, two minutes and ten seconds north. |
İkinci Senfoninoun (music: 2nd symphony, etc.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Beethoven's Second was written in the key of D major. |
defolu mal, ıskarta malplural noun (remaindered clothing) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I know a store that sells seconds for a very good price. |
desteklemek, destek vermektransitive verb (assist, support) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jason wants to second his friend in the match. |
tayin etmektransitive verb (UK (military: transfer) (askerlik) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He was seconded to Guam for four years. |
İsa Peygamber'in görünmesi/gelmesinoun (religion: coming of Christ) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The idea of Advent was developed long after Jesus lived. |
ilgilenmek, alakadar olmakverbal expression (informal (consideration) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Most people don't give a second thought to the problems of the homeless. |
bir daha düşünmekverbal expression (informal (rethink) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He dropped what he was doing and went to her without giving it a second thought. |
tereddüt etmeye başlamakverbal expression (reconsider) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Oliver was originally very keen to join the army, but now he is having second thoughts. |
geri planda olmak, ikinci planda olmakverbal expression (figurative (be considered less important) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She always played second fiddle to her talented older sister. |
kardeş torununoun (child of your parent's cousin) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My second cousin is very dear to me. |
kuzen çocuğunoun (common but incorrect (child of your cousin) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My mother's second cousin has moved out of state. |
annenin/babanın kuzeninoun (common but incorrect (your parent's cousin) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
ikinci plan, geri plannoun (figurative (less important status) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Vice President will always play second fiddle to the President. |
ikinci katnoun (US (storey above ground level) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The fire was on the second floor of the building. |
ikinci kattakinoun as adjective (US (at storey above ground level) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
üçüncü katnoun (UK (third storey of a building) (İngiltere) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My offices are on the second floor. |
üçüncü kattakinoun as adjective (UK (on the third storey) (İngiltere) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
ikinci sınıfnoun (US (school year: age 7-8) (ilkokul) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In the U.S. children are typically about 7 years old when they enter second grade. |
saniye ibresinoun (clock, watch: counts seconds) (saat kadranı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
dolaylı olarakadverb (indirectly) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She wasn't there. She heard about it second hand. |
ikinci bakış, tekrar bakma/değerlendirmenoun (informal (further attention) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) At first I thought the student's essay was hopeless, but a second look revealed some promising passages. |
göbek adnoun (middle name) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Paul's second name is Ian. |
ikinci doğanoun ([sth] instinctive) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Driving quickly becomes second nature once you've passed your test. |
ikinciliknoun (runner-up position) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ruth was in second place in the competition. |
düşündüm deinterjection (informal (change of mind) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I need to speak to the kids about this; on second thoughts, perhaps I'll wait until my husband gets home. |
pişmanlıkplural noun (regrets, doubts) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Gary is having second thoughts about joining the army. |
tereddütnoun (hesitation, consideration) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She accepted the job without a second thought. |
en iyiadjective (the best) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He's a brilliant footballer: his passing ability is second to none. |
yeniden kazanılan enerji/kuvvetnoun (informal, figurative (fresh burst of energy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Now everyone has their second wind, let's get back to work! |
İkinci Dünya Savaşınoun (international conflict of 1939-1945) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Second World War began on 3rd September 1939. |
ikinci el, kullanılmışadjective (previously owned, used) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Iris loves to shop at secondhand book stores. |
dolaylıadjective (indirect) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I only know some secondhand gossip, but I'll give you the gist of what I've heard. |
kullanılmış olarakadverb (from previous owner) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Mason's suit looks new, but he bought it secondhand. |
dolaylı yoldan, dolaylı olarakadverb (by indirect means) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I can't be sure the rumour is true, as I heard it secondhand. |
elden düşme giysiler, ikinci el giysilerplural noun (used clothing) I buy second-hand clothes in charity shops; you can get great bargains there. |
bir announ (figurative (briefest moment) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I thought you were someone else then for a split second. |
bir kez daha bakmakverbal expression (informal (re-examine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Let's take a second look: we may have missed some important clues. |
hemen şimdiadverb (informal, figurative (immediately, now) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Put down that candy this second! I want you to come here this second. |
bir saniyeinterjection (informal (wait for a moment) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Just wait a second; I'm almost ready now. |
İngilizce öğrenelim
Artık second'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
second ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.