İngilizce içindeki tops ne anlama geliyor?
İngilizce'deki tops kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte tops'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki tops kelimesi tepe, üst kısım, en üst, azami, zirve, doruk, başlıca, en iyi, en üst sıra, (üstünü) kaplamak, üst giysi, aşmak, geçmek, geride bırakmak, bikini üstü, mayo üstü, en fazla, maksimum, tepe noktası, tepe, başın üst kısmı, kapak, kapak, çatı, tepe, en üst sıra, bir numara, elbise üstü, baş, başlangıç, devrenin birinci yarısı, ilk üç vurucu, topaç, havuç yaprağı, taze soğanın yeşil kısmı, en iyiler, tepesini süslemek, üstünü süslemek, birincisi olmak, boyunu geçmek, atmak, üst kısmını kesmek, budamak, üstünden atlamak, tamamlamak, tam olarak doldurmak, yüklemek, en yukarısında, zirvede, zirvesinde, mutfak tezgahı, tezgah, yukarıdan aşağıya, baştan aşağı, tümüyle, baştan sona, düşünmeden, üstünde, başarılı, sorumlu, üstünde, üstünde, kontrolüne sahip, üstelik, çok mutlu olmak, sevinçten havalara uçmak, aşırı, aşırı çoşkulu, üst düzey yönetici, üst düzey müdür, topaç, masa üstü, masa üstü, atlet, kolsuz bluz, patron, patronluk, üstün/seçkin, en üst kat, silindir şapka, en yüksek öncelik, çok gizli, en iyi on, yukarıdan aşağıya, en iyi, en üstün, tamamen doldurma, ekstra anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
tops kelimesinin anlamı
tepenoun (highest part) (en üst nokta) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The gardener pruned the top of the tree. // The chapter begins at the top of the page. // Audrey went to the top of the tower. |
üst kısımnoun (uppermost part) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Veronica polished the top of the table until it gleamed. Kitabın ilk bölümü, sayfa başında yer almaktadır. |
en üstadjective (highest) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He stood on the top rung of the ladder. Merdivenin en üst basamağında durdu. |
azamiadjective (maximum) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The car reached its top speed. |
zirve, doruknoun (figurative (highest point) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The young lawyer is at the top of his career. Genç avukat, şu anda mesleğinin zirvesinde bulunuyor. |
başlıcaadjective (figurative (principal) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) People are our top priority. |
en iyiadjective (figurative (greatest, best) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Paul Robeson was one of the top bass singers of the 20th century. |
en üst sıranoun (head of a list) (liste) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This task is at the top of my list of things to do. |
(üstünü) kaplamaktransitive verb (put a top on sthg) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The chef topped the pie with cheese. Aşçı, turtanın üzerini peynirle kapladı. |
üst giysinoun (garment for upper body) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I need to find a top to match my skirt. |
aşmak, geçmek, geride bırakmaktransitive verb (surpass) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The actor hopes to top his previous performance. Aktör bu oyunda, bir önceki oyundaki performansının kalitesini aşmayı umuyor. |
bikini üstü, mayo üstünoun (bra of a bikini) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She tied her bikini top. |
en fazla, maksimumadverb (slang (maximum) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I'll be there in 10 minutes, tops. |
tepe noktası, tepenoun (apex) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The ball reached the top of its arc. |
başın üst kısmınoun (crown: of the head) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I gave the boy a pat on the top of his head. |
kapaknoun (bottle cap) (şişe, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She took the top off the bottle. Şişenin kapağını açtı. |
kapaknoun (lid of container) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Please put the top on the box. |
çatı, tepenoun (roof: of a building) (bina) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The birds perched on the top of the building. |
en üst sıranoun (figurative (first place: in a league) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Joe is at the top of the league in scoring. |
bir numaranoun (number 1: in music charts) (müzik listesi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The singer's new record is the top of the charts. |
elbise üstünoun (upper part of dress) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The top of this dress is fitted, while the skirt is flared. |
baş, başlangıçnoun (figurative, informal (beginning) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Let's sing it from the top. |
devrenin birinci yarısınoun (baseball: first half of an inning) (beysbol) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We scored in the top of the second inning. |
ilk üç vurucunoun (baseball: first three batters) (beysbol) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Steve is batting in the top of the lineup. |
topaçnoun (child's spinning toy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The children played with traditional toys, such as tops and jacks. |
havuç yaprağıplural noun (leaves of a carrot) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Rabbits ate the tops of the carrots. |
taze soğanın yeşil kısmıplural noun (green part of spring onions) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The chef garnished the soup with onion tops and bacon. |
en iyilerplural noun (slang (the best) (çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.) Thanks for all my birthday presents; you're the tops! |
tepesini süslemek, üstünü süslemektransitive verb (crown) (pasta, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The cook topped the cake with a cherry. |
birincisi olmaktransitive verb (be the best among) (sınıfın, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The student topped his class. |
boyunu geçmektransitive verb (informal (exceed in size) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The new building will top the old tower by two storeys. |
atmaktransitive verb (hit: a golf ball) (golf topu) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The golfer topped the ball into the sand trap. |
üst kısmını kesmek, budamaktransitive verb (prune: top of a tree) (ağaç, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The gardener topped the tree. |
üstünden atlamaktransitive verb (leap over) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The highjumper easily topped the bar. |
tamamlamakphrasal verb, transitive, separable (informal (make complete) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) To top off my bad day, I got a flat tire on the way home. |
tam olarak doldurmakphrasal verb, transitive, separable (fill to the uppermost edge) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) There's a little bit left in the bottle. Let me top off your glass for you. |
yüklemekphrasal verb, transitive, separable (informal (refill, replenish) (kontör, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I need to top up my mobile phone because I'm nearly out of credit. |
en yukarısındaadverb (at the highest part or point) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) When he arrived at the top of the ladder he was able to see the damaged roof. |
zirvedeadverb (figurative, informal (among the greatest achievers) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) He enjoyed his success to begin with, but is now finding out that life can be tough at the top. |
zirvesindeadverb (mountain: at the summit) (dağ) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The air was thin at the top of the hill. |
mutfak tezgahınoun (work surface) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The apartment comes with beautiful granite countertops. |
tezgahnoun (US (shop: top of serving desk) (dükkan) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A basket of candy sat on the countertop. |
yukarıdan aşağıyaadverb (highest point to lowest) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You should apply paint from top to bottom. |
baştan aşağı, tümüyle, baştan sonaadverb (figurative, informal (completely) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The current owners are ruining the football club from top to bottom. |
düşünmedenexpression (figurative, informal (spontaneously, improvising) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Off the top of my head, I can't remember the name of that actor. |
üstündeadverb (on the uppermost part) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The cupcake Betty chose had a cherry on top. |
başarılıadjective (figurative, informal (triumphant) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It's good to see our team on top for a change. |
sorumluadjective (figurative, slang (in charge) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It's a huge company; it's not always possible for the guy on top to know what his minions are up to. |
üstündepreposition (at highest point) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The climbers were left stranded on top of the mountain after a snowstorm. |
üstündepreposition (with [sth/sb] beneath) (makam) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The judeka threw her opponent to the floor and landed on top of him. |
kontrolüne sahippreposition (informal, figurative (in control) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I write a to-do list every day to make sure I'm on top of all my chores. |
üstelikexpression (informal, figurative (in addition) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) What a day! First I woke up late, then the hot water heater burst, and on top of that, I got a flat tire. |
çok mutlu olmak, sevinçten havalara uçmakexpression (figurative (be very happy) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The day his daughter was born, the new father felt on top of the world. |
aşırıadjective (excessive) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Their response was well over the top. |
aşırı çoşkuluadjective (person: extremely exuberant) (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I find Brenda's over-the-top personality a little tiring. |
üst düzey yönetici, üst düzey müdürnoun (high-level executive) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The senior manager received a large bonus for good performance. The senior managers control key aspects of business. |
topaçnoun (child's toy) (oyuncak) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Tim loved his spinning top and would spend hours playing with it. |
masa üstünoun (surface of table) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When we arrived for Thanksgiving, the tabletop was completely covered with every kind of dish you could imagine. |
masa üstünoun as adjective (for use on flat surface) Do you have any fun tabletop games? |
atletnoun (UK (sleeveless pullover) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Tank tops were popular in the 1970s. |
kolsuz bluznoun (US (vest: sleeveless t-shirt) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Summer is a great time to wear tank tops. I wear shorts and a tank top when I do my exercise workout. |
patronnoun (figurative, slang ([sb] in authority) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Joe's the top dog at work, but his wife's the top dog at home! |
patronluknoun as adjective (relating to [sb] in power) |
üstün/seçkinnoun as adjective (informal, figurative (highest quality) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My husband attended a top-flight engineering school. |
en üst katnoun (highest storey of a building) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) From the top floor of the building you can see the whole city. |
silindir şapkanoun (man's tall formal headgear) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The costume includes a black felt top hat, an elegant cane, and white gloves. |
en yüksek önceliknoun (most urgent consideration) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Making good grades should be your top priority at college. Our top priority is raising money for the charity. |
çok gizliadjective (highly confidential, restricted) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The CIA has many top secret operations. This is a top secret mission, so stay quiet. |
en iyi onnoun (10 best or most popular) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
yukarıdan aşağıyaadjective (hierarchical: working downwards) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The corporation did a top-down restructuring. |
en iyi, en üstünadjective (informal, figurative (very best, highest quality) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My wife's always given me top-notch support with my career. The service we receive at this hotel is always top notch. |
tamamen doldurmanoun (refill) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Can you give me a top-up of wine, please? |
ekstranoun as adjective (in addition) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Rita asked the bank for a top-up loan. |
İngilizce öğrenelim
Artık tops'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
tops ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.