İngilizce içindeki setting ne anlama geliyor?
İngilizce'deki setting kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte setting'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki setting kelimesi ortam, çevre, yer ve zaman, mücevher yuvası, ayar, beste, sofra takımı, ayarlar, koymak, yerleştirmek, takım, belirlemek, saptamak, batmak, takım, set, katılaşmak, sertleşmek, katı hale gelmek, (televizyon) seti, katılaşmak, sertleşmek, sabit, belirli, standart, önceden belirlenmiş, önceden tayin edilmiş, şekillendirilmiş, şekil verilmiş, kararlı, azimli, grup, oturuş, takım, duruş, duruş biçimi, set, set, fide, fidan, icra, küme, grup, başlatmak, şekle girmek, şekil almak, oturmak, olgunlaşmak, vermek, daktilo etmek, sözlerini yazmak, ayarlamak, onarmak, örnek olmak, örnek oluşturmak, örnek teşkil etmek, hazırlamak, kurmak, yerleştirmek, kurmak, yerleştirmek, şekil vermek, şekillendirmek, kararlaştırmak, belirlemek, yerleştirmek, sahneyi hazırlamak, meyve vermek, belirlemek, tayin etmek, yelken açmak, belirlemek, geçirmek, üzerine salmak, üzerine salmak, düzenleme, kurma, iş kurma anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
setting kelimesinin anlamı
ortam, çevrenoun (scene, surroundings) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The outdoor amphitheatre was a great setting for the show. Açıkhava tiyatrosu gösteri için harika bir ortamdı. |
yer ve zamannoun (location of a work of fiction) (roman, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The setting for the novel was fifteenth century Ireland. ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Romanın geçtiği yer ve zaman belirtilmemiş, okuyucuların hayal gücüne bırakılmıştır. |
mücevher yuvasınoun (of a jewel) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The diamond almost fell out of my wedding ring when the setting broke. Yüzüğümün yuvası kırılınca üzerindeki pırlanta neredeyse düşüyordu. |
ayarnoun (often plural (level, position) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The setting on the thermostat was too cold, so she changed it. |
bestenoun (music: composition) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Gounod's setting of Ave Maria is superb. |
sofra takımınoun (table: placemats and cutlery) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The settings for the meal included two forks, a knife and a spoon. |
ayarlarnoun (usu. plural (configuration) (çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.) He changed the settings to make the copier print in colour. |
koymak, yerleştirmektransitive verb (place, locate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He set the glass on the edge of the table. Bardağı masanın köşesine koydu. |
takımnoun (kit) (alet, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Don't worry, I will get my set of tools and fix it. |
belirlemek, saptamaktransitive verb (price, value) (fiyat, değer, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Let's set the price of the shirt at twenty dollars. Gömleğin fiyatını yirmi dolar olarak belirleyelim. |
batmakintransitive verb (sun: sink) (güneş) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) What time does the sun set today? Bugün güneş saat kaçta batacak? |
takım, setnoun (collection of items) (alet, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Don't worry, I will get my set of tools and fix it. Merak etme, alet takımımı alıp onu hemen tamir edeceğim. |
katılaşmak, sertleşmek, katı hale gelmekintransitive verb (become firm) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) This jelly will set in four hours. Jöle, dört saat içinde sertleşecek. |
(televizyon) setinoun (TV) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The TV set is in the living room. Televizyon seti oturma odasında. |
katılaşmak, sertleşmekintransitive verb (harden) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The plaster needs twenty-four hours to set properly. Leave enough time to let the glue set. |
sabitadjective (unmoving) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) You could tell Olivia was determined from the set expression on her face. |
belirliadjective (agreed, fixed) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Eleanor's set hours of work are 9 am to 5 pm, Monday to Friday. |
standartadjective (standard, conventional) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There is no set way to do it; you can choose your favorite method. |
önceden belirlenmiş, önceden tayin edilmişadjective (assigned) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Students should ensure they buy copies of set texts before the beginning of term. |
şekillendirilmiş, şekil verilmişadjective (hair: drying in a style) (saç) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Madeleine's nails were painted, her hair was set, so she was ready to go to the dance. |
kararlı, azimli(determined to do) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Marcus is set on getting into Oxford. |
grupnoun (group) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I have made a new set of friends. |
oturuşnoun (clothing: fit) (giysi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) What do you think of the set of this suit? |
takımnoun (matching outfit) (giysi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Do you like this matching set that I bought? |
duruş, duruş biçiminoun (bearing) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He has an arrogant set to him and I don't like that. |
setnoun (tennis) (tenis) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The tennis player won the third set to win the whole match. |
setnoun (TV, film: stage) (film, TV) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The actor needed to be on set all day, as they were filming. |
fide, fidannoun (horticulture: young plant) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I have bought fifty onion sets this year. |
icranoun (music: performance) (müzik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) After finishing her set, the violinist bowed for the audience. |
kümenoun (algebra) (matematik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
grupnoun (class, group) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Rose is in the top set for French. |
başlatmakverbal expression (apply, start) (bir işe, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The boss set his employees to work on the project. |
şekle girmek, şekil almakintransitive verb (hair: be fixed in place) (saç) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Your hair will set well if you use this hairspray. |
oturmakintransitive verb (clothes: fit, hang) (giysi) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) That dress sets very nicely on you. |
olgunlaşmakintransitive verb (fruit: grow, develop) (meyve) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I had lots of flowers on my chilli plants this year, but the fruits didn't set. |
vermektransitive verb (assign [sb] [sth]) (birisine bir görev, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The teacher set his pupils several tasks. |
daktilo etmektransitive verb (type) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Can you set this report for me in a plain typeface? |
sözlerini yazmaktransitive verb (music: lyrics) (şarkı, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The poem was set to music. |
ayarlamaktransitive verb (watch: adjust) (saat) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I just changed the battery in the clock, so I have to set the time on it again. |
onarmaktransitive verb (bone: mend) (kırık kemik, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The doctors in casualty set the broken bone. |
örnek olmak, örnek oluşturmak, örnek teşkil etmektransitive verb (example: provide) (davranışlarıyla, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You should set a good example to your younger brother! |
hazırlamak, kurmaktransitive verb (table: lay) (sofra, masa) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Kids, come set the table for dinner. We need plates and bowls. |
yerleştirmektransitive verb (put in order) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She set the chess pieces in their place. |
kurmak, yerleştirmektransitive verb (trap: prepare) (tuzak, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He set a trap for the mouse in the apartment. |
şekil vermek, şekillendirmektransitive verb (hairstyle: fix) (saç) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The stylist set the woman's hair beautifully. |
kararlaştırmaktransitive verb (date: schedule) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Let's set a June date for the wedding. |
belirlemektransitive verb (pace) (tempoyu, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The leader set the pace in the bike race. |
yerleştirmektransitive verb (gem: mount) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The jeweller set the stone in the ring. |
sahneyi hazırlamaktransitive verb (theater: arrange scene) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) While the curtains were closed, they quickly set the next scene. |
meyve vermektransitive verb (plant: produce fruit) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) This tree sets fruit in the late summer. |
belirlemek, tayin etmektransitive verb (direction: determine) (yön, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Jeremy set a course for the West. |
yelken açmaktransitive verb (sail: rig) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The crew set the sails and the ship left the harbour. |
belirlemektransitive verb (fix, put in place) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The boss sets the hours we work. The sales targets have been set for this month. |
geçirmek(often passive (story: locate, place) (hikayeyi, vb. bir yerde/zamanda) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Helena set her story against the backdrop of the Second World War. The novel is set in 19th-century Paris. |
üzerine salmak(let loose) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The hunters set the dogs on the scent. |
üzerine salmak(urge to attack) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) If you go into that garden, the owner will set his dog on you. |
düzenlemenoun (act of arranging or displaying) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
kurmanoun (assembling [sth]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The setting-up of the table was difficult. |
iş kurmanoun (establishing business) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Roger needed his dad's help with the setting-up of the company. |
İngilizce öğrenelim
Artık setting'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
setting ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.