İngilizce içindeki pass ne anlama geliyor?

İngilizce'deki pass kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte pass'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki pass kelimesi geçmek, geçip gitmek, geçmek, geçmek, önüne geçmek, vermek, uzatmak, vermek, geçmek, meclisten geçmek, geçmek, başarı ile geçmek, geçmek, geçip gitmek, pas, dağ geçidi, geçit, nehir yatağı, giriş izni, izin belgesi, başarı, normal derece, pas, el hareketi, el çabukluğu, kur yapma, kur, izin, önemli nokta, elden ele dolaşmak, elden ele gezmek, pas vermek, geçmek, olmak, pas geçmek, sona ermek, bitmek, ölmek, vefat etmek, geçmek, karşılaşmak, geçirmek, geçirmek, düşürmek, yöneltmek, hüküm vermek, aşmak, geçmek, elden ele geçirmek, pas vermek, iletmek, önünden geçmek, önünden/yanından geçmek, görmezden gelmek, gözden kaçırmak, miras bırakmak, nesilden nesle aktarmak, olmak, yanlış tanıtmak, miras bırakmak, iletmek, reddetmek, ebediyete intikal etmek, bayılmak, kendinden geçmek, eğitimini tamamlamak, dağıtmak, umursamamak, es geçmek, üstünden uçmak, ovuşturmak, -den vazgeçmek, bırakmak, uçuş kartı, çevresinden geçmek, uğramadan geçmek, yan yol, yan geçit, kestirme yol, izin vermek, yasa çıkartmak, kanun çıkartmak, sınavı geçmek, dağıtmak, eleştirmek, fikrini bildirmek, fikrini beyan etmek, pas geçmek, ödeyememek, içinden geçmek, duvardan geçiş, geçiş yeri, düz geçiş, koridor, aynen iletilen masraf, müşteriye yansıtılan masraf, müşteriye yansıtılan, gelir vergisinden muaf, doğrudan, düz, zaman geçirmek, vakit geçirmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

pass kelimesinin anlamı

geçmek, geçip gitmek

transitive verb (go past)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The bus passed me without stopping.
Otobüs, durmaksızın önümden geçip gitti.

geçmek

transitive verb (get through) (gümrükten, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
First you need to pass customs, then you have to wait for your luggage.

geçmek, önüne geçmek

transitive verb (driving: overtake)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The racecar passed his opponent at the last minute to win the race.
Yarış otomobili rakibini son anda geçerek yarışı kazandı.

vermek, uzatmak

transitive verb (object: hand to [sb])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Could you please pass the salt?

vermek

(object: give, hand)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He passed the pen to her.

geçmek

transitive verb (candidate: succeed) (sınavı, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She passed her driving test on her first attempt.
İlk denemesinde sürücülük sınavını geçti.

meclisten geçmek

transitive verb (law: approve)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The law was passed by a vote of seventy to thirty.
Yasa, oy birliğiyle kabul edildi.

geçmek, başarı ile geçmek

transitive verb (not fail: exam) (sınav, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I passed the test!

geçmek, geçip gitmek

intransitive verb (go by)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The bus passed without stopping for us.

pas

interjection (I don't know the answer) (cevabı bilmeme)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"Jenna, what's the answer to number twelve?" "Pass."

dağ geçidi, geçit

noun (mountain pass)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There is a pass through the mountains thirty kilometres north of here.

nehir yatağı

noun (river channel)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Be careful when kayaking through the pass.

giriş izni, izin belgesi

noun (document giving entry)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He showed his summer pass and was admitted to the pool.

başarı

noun (success in exam) (sınavda)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He achieved ten straight passes in his exams.

normal derece

noun (UK (university degree) (üniversite diplomasında)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
His sister got a first class degree, but he only got a pass.

pas

noun (sport: ball transfer)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The pass was intercepted by the opponent.
Pas, rakip takım tarafından kesildi.

el hareketi

noun (hand gesture)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The pass of the psychic's hand over the table seemed to set off a strange series of events.

el çabukluğu

noun (sleight of hand)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The tabletop conjuror amazed us with his passes.

kur yapma, kur

noun (sexual advance)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Becky wasn't interested in Tom and pretended she hadn't even noticed his pass.

izin

noun (military: leave of absence) (askerlik)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The soldier was granted a pass to attend his mother's funeral.

önemli nokta

noun (figurative (important point) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
What has brought us to such a pass in our relationship?

elden ele dolaşmak, elden ele gezmek

intransitive verb (be transferred)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The birthday card passed from person to person.

pas vermek

intransitive verb (sport: transfer the ball) (spor)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He passed, then ran towards the goal.

geçmek

intransitive verb (time: go by) (zaman)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
It seems that time passes faster every year.

olmak

intransitive verb (formal (happen)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
You would be amazed at what has come to pass after the accident.

pas geçmek

intransitive verb (games: decline) (oyun)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
You can either play a card or pass.

sona ermek, bitmek

intransitive verb (end)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
That opportunity has now passed.

ölmek, vefat etmek

intransitive verb (US euphemism (die)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I'm sorry to tell you that your husband has passed.

geçmek

intransitive verb (not fail exam) (test, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
"How was the test?" "I passed!"

karşılaşmak

transitive verb (movement: cross) (birisiyle)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
They passed each other while running errands this morning.

geçirmek

transitive verb (ball: transfer)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
To play well as part of a team, it's important to pass the ball, rather than just keeping it to yourself.

geçirmek

transitive verb (examiner: give pass mark) (öğrenciyi, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The student's grades were much better this year, so the teacher was happy to pass him.

düşürmek

transitive verb (euphemism (excrete, discharge) (böbrek taşı, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They say it is painful to pass a kidney stone.

yöneltmek

transitive verb (judgement: criticism) (eleştiri, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The columnist passed judgement against the candidate's plans.

hüküm vermek

transitive verb (judgement: a sentence)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The judge passed a sentence of five years' imprisonment on the criminal.

aşmak, geçmek

transitive verb (exceed) (hız, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The rocket's speed quickly passed two hundred kilometres per hour.

elden ele geçirmek

transitive verb (circulate)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They passed the popcorn around the table.

pas vermek

(ball: transfer to [sb]) (spor)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He passed the basketball to his teammate, then his teammate shot it.

iletmek

phrasal verb, transitive, separable (hand round, circulate)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Please pass along these hints for healthy living.

önünden geçmek

phrasal verb, intransitive (go past)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When Emily was sick, she sat near the window and waved at everyone who passed by.

önünden/yanından geçmek

phrasal verb, transitive, inseparable (go past)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's hard to pass by a mirror without looking at your reflection.

görmezden gelmek

phrasal verb, transitive, inseparable (ignore, overlook)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The shoppers passed by the tomatoes even though they were reduced in price.

gözden kaçırmak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (go unnoticed by)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sadly, my brilliant joke passed him by.

miras bırakmak

phrasal verb, transitive, separable (often passive (property, etc.: be bequeathed)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My mother gave me a quilt that had been passed down over many generations.

nesilden nesle aktarmak

phrasal verb, transitive, separable (usually passive (genetic: be inherited)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The gene responsible for red hair has been passed down through Ron's family.

olmak

phrasal verb, intransitive (UK (happen)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Although the event has attracted violence in the past, the latest march passed off without incident.

yanlış tanıtmak

phrasal verb, transitive, separable (informal (present falsely)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He tried to pass himself off as an expert, but we could tell he didn't know much.

miras bırakmak

phrasal verb, transitive, separable (bequeath)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The house and all its belongings were passed on to her.

iletmek

phrasal verb, transitive, separable (give to next person)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Take a cookie and pass them on.

reddetmek

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (reject, not take)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'm afraid I must pass on your kind invitation - I'm not free that evening.

ebediyete intikal etmek

phrasal verb, intransitive (euphemism (die)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Uncle James passed on a couple of years ago. // His grandfather passed away after a five-year struggle with cancer.

bayılmak, kendinden geçmek

phrasal verb, intransitive (informal (faint, lose consciousness)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I took one look at the bloody cut on my arm and passed out.

eğitimini tamamlamak

phrasal verb, intransitive (UK (soldier: complete training) (asker)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
650 cadets from the Army Foundation College in Harrogate have passed out.

dağıtmak

phrasal verb, transitive, separable (distribute, hand out)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The priest is passing out the communion wafers.

umursamamak

phrasal verb, transitive, separable (not give consideration to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Even though Mary had worked as a manager in that department she was passed over for promotion.

es geçmek

phrasal verb, transitive, inseparable (not discuss)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mary glibly passed over the topic Eric most wanted to discuss.

üstünden uçmak

phrasal verb, transitive, inseparable (fly over)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We live near the airport and hundreds of planes pass over our house every day.

ovuşturmak

phrasal verb, transitive, separable (rub lightly with [sth] to clean)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mark passed the cloth over his spectacles to give them a quick clean.

-den vazgeçmek, bırakmak

phrasal verb, transitive, separable (informal (forgo, deny oneself)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Val simply couldn't pass up the opportunity to spend the summer in the South of France.

uçuş kartı

noun (passenger ticket)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
All passengers must present their boarding passes before entering the airplane.

çevresinden geçmek, uğramadan geçmek

transitive verb (go around)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The truck driver bypassed the small towns in order to arrive quicker.

yan yol, yan geçit, kestirme yol

noun (road around area)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We took the bypass because it's quicker.

izin vermek

transitive verb (allow to pass) (geçmesine, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let the waiter through.

yasa çıkartmak, kanun çıkartmak

verbal expression (make [sth] legal or illegal)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
In 1647 Parliament passed a law making the celebration of Christmas illegal.

sınavı geçmek

verbal expression (abbr (be successful in a formal test)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Once you have passed the exam you will be awarded with a diploma.

dağıtmak

(distribute)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They passed around sandwiches and drinks at the party.

eleştirmek

(criticize)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We shouldn't pass judgement on him; he's doing the best that he can.

fikrini bildirmek, fikrini beyan etmek

(give opinion)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I won't pass judgement until I've heard the whole story.

pas geçmek

(be unable to answer)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The quiz contestant passed on two questions.

ödeyememek

(US (fail to make payment)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Unfortunately, you have passed on the last five payments and are heavily in debt.

içinden geçmek

(get through)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It took us 20 minutes to pass through the Mont Blanc Tunnel.

duvardan geçiş

noun (US (serving hatch in a wall)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

geçiş yeri

noun (a place you travel through)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

düz geçiş

noun (act of passing through a place)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

koridor

noun (opening between rooms) (odalar arasındaki)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

aynen iletilen masraf

noun (place funds flow through)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

müşteriye yansıtılan masraf

noun (cost passed to customer)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

müşteriye yansıtılan

adjective (cost: passed to customer) (masraf)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

gelir vergisinden muaf

adjective (company: not subject to income tax) (şirket)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

doğrudan, düz

adjective (relating to a pass-through)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

zaman geçirmek, vakit geçirmek

verbal expression (avoid boredom)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Carol was doing a crossword to pass the time.

İngilizce öğrenelim

Artık pass'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

pass ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.