İngilizce içindeki calling ne anlama geliyor?

İngilizce'deki calling kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte calling'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki calling kelimesi meslek, iş, uzmanlık alanı, arayan, aramak, telefonla aramak, çağırmak, çağırmak, çağırmak, telefon etmek, bağırmak, arama, ad koymak, isim koymak, bağırış, işaret, çağrı, davet, çağrı, celp, ötüş, ötme, ses, avcı düdüğü, düdük, prova çağrısı, ihtiyaç, talep, istek, , bahsi görme, seçim, hakem kararı, satın alma hakkı, ödeme daveti, karar, ziyaret, ziyaret etmek, kağıt istemek, bahsi görmek, ötmek, talep etmek, talepte bulunmak, seslenmek, çağırmak, davet etmek, uyandırmak, kaldırmak, duyurmak, çekmek, ödemeye davet etmek, lakap takmak, ad takmak, olarak görmek, düzenlemek, yapmak, cezbetmek, çekmek, çağrısında bulunmak, bitirmek, farzetmek, görmek, görmek, doğru tahmin etmek, kartvizit, telefon kartı, belirleyici özellik, kart, soğuk arama anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

calling kelimesinin anlamı

meslek, iş

noun (vocation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Alex truly feels that helping the needy is his calling.

uzmanlık alanı

noun (profession)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Roberta felt that law would be her calling, so she majored in pre-law in college.

arayan

adjective (speaking: on telephone) (telefon)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Who is calling?

aramak, telefonla aramak

transitive verb (telephone) (birisini)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I'll call you tomorrow to see how you are.
Seni yarın arayıp nasıl olduğunu soracağım.

çağırmak

transitive verb (shout for) (birisini)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Jim, your mom's calling you.
Can, annen seni çağırıyor.

çağırmak

transitive verb (shout aloud) (bir şeyi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He called the names on the list and we wrote them down.
Listedekilerin isimlerini çağırdı, biz de not ettik.

çağırmak

transitive verb (summon)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Call the next candidate, please.
Lütfen bir sonraki adayı içeri çağırın.

telefon etmek

intransitive verb (telephone)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you don't want to write you can always call.
Eğer mektup yazmak istemiyorsan telefon da edebilirsin.

bağırmak

intransitive verb (shout, cry)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Wade was so loud that I could hear him calling even from far away.

arama

noun (communication by phone) (telefonla)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I received a call from my bank manager today.

ad koymak, isim koymak

transitive verb (often passive (name [sb] [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The baby's due in three weeks but we don't know what to call her.

bağırış

noun (shout)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
They heard a call outside the window.

işaret

noun (signal)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Joanna's call told us she was ready to go.

çağrı, davet

noun (appeal)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The principal's call for action followed a number of problems at the school.

çağrı

noun (religion: vocation) (dini göreve)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He felt the call to the priesthood after his visit to Lourdes.

celp

noun (summons) (mahkeme)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He received a call to appear before the High Court.

ötüş, ötme

noun (bird sound) (kuş)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You can hear the call of an owl from my bedroom.

ses

noun (animal sound) (hayvan)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The call of a wolf made him sit up in his tent.

avcı düdüğü, düdük

noun (instrument for hunting)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He blew his duck call and didn't have to wait long before one appeared.

prova çağrısı

noun (theatre: rehearsal notice) (tiyatro)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
She only arrived fifteen minutes before the call time.

ihtiyaç

noun (need)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There's no call for tears. It was only a joke.

talep, istek

noun (uncountable (demand)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There's little call for typewriter repair these days.
Bu günlerde daktilo tamirine olan talep oldukça azdır.

noun (cards: demand to show hands)

I made a call, and the other players had to reveal their cards.

bahsi görme

noun (poker: equal a bet) (poker oyunu)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He made a call with an average hand but ended up winning the pot.

seçim

noun (bridge: bid or pass) (briç)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Are you going to bid? It's your call.

hakem kararı

noun (sports: umpire's judgment) (spor)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The player disagreed with the umpire's call.

satın alma hakkı

noun (finance: right to purchase) (finans)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Buying calls is a popular strategy for investors.

ödeme daveti

noun (finance: demand for payment) (finans)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This is your final call for payment.

karar

noun (informal (judgement, decision)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Canceling the event was a good call, given the weather. Both these candidates would be perfect for the job, but we can only hire one of them; it's going to be a tough call.

ziyaret

noun (visit)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The receptionist said I couldn't talk to the doctor right then, because she was out on a call.

ziyaret etmek

intransitive verb (visit)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'll call tomorrow morning on the way to work.

kağıt istemek

intransitive verb (demand a card) (iskambil)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's my turn and I'm going to call.

bahsi görmek

intransitive verb (poker: equal a bet) (poker oyunu)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Do you want to call or raise?

ötmek

intransitive verb (bird, animal: make sound) (kuş)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Is that an owl calling?

talep etmek, talepte bulunmak

intransitive verb (make a request)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
They called upon her to find a solution to their problems.

seslenmek

(yell to get [sb]'s attention) (birisine)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Steve called to his wife to come and help him.

çağırmak, davet etmek

transitive verb (summon to religious vocation) (göreve, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
God called him to the priesthood.

uyandırmak, kaldırmak

transitive verb (awaken)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Would you like to be called in the morning?

duyurmak

transitive verb (proclaim)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The umpire called the ball out.

çekmek

transitive verb (hunting: lure) (birisini bir şeye)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He called the grouse into the open.

ödemeye davet etmek

transitive verb (demand payment)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The debt could be called at any moment.

lakap takmak, ad takmak

transitive verb (label)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
How dare you call me a cheat!

olarak görmek

transitive verb (informal (consider)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I call it a scandal.

düzenlemek, yapmak

transitive verb (convene) (toplantı, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They've called a meeting for tomorrow morning.

cezbetmek, çekmek

transitive verb (attract)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The sea was calling him.

çağrısında bulunmak

transitive verb (order into effect)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Union leaders called an end to the strike after two weeks.

bitirmek

transitive verb (sports: end due to conditions) (maçı, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The game was called due to the rain.

farzetmek

transitive verb (informal (estimate)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Let's call it three miles from here to there.

görmek

transitive verb (cards: demand to see a hand) (iskambil)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After the third round, anyone may call the hand.

görmek

transitive verb (poker: equal a bet) (poker, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I'll call your ten and raise you ten.

doğru tahmin etmek

transitive verb (informal (forecast correctly)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
In American pool, you have to call your shot before you play it.

kartvizit

noun (business card)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The banker handed me his calling card.

telefon kartı

noun (phonecard)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I inserted the calling card and dialed the number.

belirleyici özellik

noun (figurative (identifying mark, sign) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Serena dresses flamboyantly; brightly-colored clothing is her calling card.

kart

noun (dated (personal card left after visit) (kapıya bırakılan)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Lady Sylvia was not at her house when Mary went to visit, so Mary left her calling card with the butler.

soğuk arama

noun (making unsolicited sales calls) (ürün satmak için)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Do you prefer to make your sales contacts by cold calling or direct mail?

İngilizce öğrenelim

Artık calling'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

calling ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.