İngilizce içindeki black box ne anlama geliyor?
İngilizce'deki black box kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte black box'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki black box kelimesi siyah, kara, siyah, zenci, siyahi, zenci, karanlık, pis, kirli, aksi, ters, kötü, kara, sütsüz, zenci, siyah giysi, siyah, siyah taşlar, siyah, karanlık, siyah giysi, siyah, siyahlatmak, siyaha boyamak, karartmak, karartma yapmak, bilincini kaybetmek, bilincini yitirmek, siyah beyaz resim, siyah beyaz, bariz, polis aracı, kara fasulye, soya fasulyesi, morluk, kötü şöhret, kara delik, boşluk, kara mizah, kara borsa, karabiber, karabiber, domuz kanından yapılmış sosis, yüz karası, kara koyun, smokin, resmi gece kıyafeti ile gidilen, resmi, kara dul, siyah-beyaz fotoğrafçılık, börülce, börülce, frenk üzümü, frenk üzümü aromalı, çöp torbası, borçsuz, kuzguni siyah, simsiyah, kapkara, kuzguni siyah, zifiri karanlık, kapkaranlık anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
black box kelimesinin anlamı
siyah, karaadjective (very dark in colour) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She looked good in the black dress. Siyah elbise ona çok yakışmış. |
siyahnoun (darkest colour) (renk) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My favourite colour is black. En sevdiğim renk siyahtır. |
zenci, siyahiadjective (often capitalized (person: dark skinned) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Nina interviews many Black comedians on her podcast. |
zenciadjective (often capitalized (relating to Black people) (zencilere özgü) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) In the United States, February is a celebration of Black history. |
karanlıkadjective (lacking light) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The room was black until Ben turned on a light. |
pis, kirliadjective (dirty) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The walls of the factory were black with soot. |
aksi, tersadjective (figurative (sullen) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Tom was in a black mood after his boss reprimanded him. |
kötüadjective (figurative (wicked) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The healer was suspected of being a black witch. |
karaadjective (figurative (mark: of disgrace) (leke, mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The conviction was a black mark on his record. |
sütsüzadjective (coffee, tea: without milk) (kahve, çay) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I take my tea black with two sugars. |
zencinoun (potentially offensive, often capitalized (dark-skinned person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) That politician is popular with Blacks. |
siyah giysinoun (mourning clothes) (matem giysisi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The widow wore black for a year. |
siyahnoun (dark pigment) (koyu renk) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) What's the difference between lamp black and ivory black? |
siyah taşlar, siyahnoun (chess, etc.: black pieces) (satrançta, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Do you want to play as black or white? |
karanlıknoun (darkness) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The figure disappeared into the black of night. |
siyah giysi, siyahnoun (dark clothing) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You look good in black. |
siyahlatmaktransitive verb (blacken) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The soldiers blacked their faces before the mission. |
siyaha boyamaktransitive verb (polish with black) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The shoeshine boy blacked the shoes. |
karartmakphrasal verb, transitive, separable (obscure [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) During times of war, many civilians have to black out their windows so the enemy won't know where to bomb. |
karartma yapmakphrasal verb, transitive, separable (city, house: turn off lights) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The entire city had to be blacked out when the air raid siren sounded. |
bilincini kaybetmek, bilincini yitirmekphrasal verb, intransitive (informal (lose consciousness) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The head injury during the car accident caused him to black out. |
siyah beyaz resimnoun (grayscale) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He asked the director why she had chosen to use black and white for her movie. |
siyah beyazadjective (in grayscale) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Black-and-white photography relies on composition rather than color. |
barizadjective (figurative (clear, defined) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The situation may seem very black and white to you, but actually it's more complicated. |
polis aracınoun (US, informal (police car) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
kara fasulyenoun (Latin American: black turtle bean) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Black beans with rice is a common dish in many Latin American countries. |
soya fasulyesinoun (Asian: soybean) (Asya) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
morluknoun (bruising around the eye) (gözün etrafındaki) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He had a black eye after the fight. |
kötü şöhretnoun (figurative (bad reputation) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The company suffered a black eye when the police charged its chairman with fraud. |
kara deliknoun (space: area with strong gravity) (uzay) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A black hole has strong gravitational pull. |
boşluknoun (figurative (void) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
kara mizahnoun (uncountable (morbid comedy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
kara borsanoun (illegal trade) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Although it's illegal, many people buy merchandise on the black market. Official economic statistics do not take into account the black market economy. |
karabibernoun (plant) (bitki) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
karabibernoun (seasoning) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
domuz kanından yapılmış sosisnoun (sausage made with blood) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
yüz karasınoun (figurative (misfit, estranged family member) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My brother is the black sheep of the family. |
kara koyunnoun (sheep with black wool) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
smokinnoun (men's formal evening wear) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The men had to wear black tie for the company's Christmas dinner. |
resmi gece kıyafeti ile gidilennoun as adjective (of men's formal evening wear) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) James looked suave in his black tie outfit. |
resminoun as adjective (event: requiring men's formal wear) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
kara dulnoun (poisonous North American spider) (zehirli bir örümcek) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The black widow has a distinct red marking shaped like an hourglass on its abdomen. |
siyah-beyaz fotoğrafçılıknoun (taking photos without colour) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He specialized in black-and-white photography. |
börülcenoun (plant: cowpea) (bitki) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We planted two rows of black-eyed peas in our garden. |
börülcenoun (edible legume: bean) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In the southern US, it is customary to eat black-eyed peas on New Year's Day for good luck. |
frenk üzümünoun (berry) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The recipe calls for a cup of blackcurrants. |
frenk üzümü aromalınoun as adjective (flavored with blackcurrants) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Would you like to try some of my home-made blackcurrant jelly? |
çöp torbasınoun (bin liner, refuse sack) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I tied up the garbage bag and took it outside. |
borçsuzadjective (finance: being in credit) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) After paying off all my loans I'm finally in the black again! |
kuzguni siyah, simsiyah, kapkaraadjective (deep black) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Yolanda has jet-black hair. |
kuzguni siyahnoun (deep black) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) These T-shirts are now available in jet black. |
zifiri karanlıknoun (total darkness) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He walks this road every night, in the pitch dark! |
kapkaranlıkadjective (totally dark) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There was no moon and the night was pitch black. |
İngilizce öğrenelim
Artık black box'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
black box ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.