İngilizce içindeki away ne anlama geliyor?

İngilizce'deki away kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte away'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki away kelimesi uzakta, başka yöne, başka tarafa, uzakta, uzaklarda, uzağa, uzaklıkta, uzaktan, uzaklardan, ileride, yola çıkmış, deplasmanda oynanan, ayrı, bir yana, bir tarafa, uzağa, devamlı, sürekli, deplasmanda, rakip sahada, dışarıya, dışarı, geri çekilmek, aklını başından almak, vurmak, vurup öldürmek, hezimete uğratmak, ayrılmak, ilişkiyi kesmek, çıkmak, bir kenara itmek, çağırmak, alıp götürmek, atmak, çöpe atmak, ıssız adada bırakmak, çentmek, yavaş yavaş ortadan kaldırmak, toparlamak, toplamak, geri çekilmek, kesmek, yitip gitmek, durdurmak, öldürmek, geri çekilmek, sürüklenmek, uzak düşmek, ayrı düşmek, arabayla uzaklaşmak, düşmek, kaybolmak, ortadan kaybolmak, aşındırmak, yiyip bitirmek, aşındırmak, uzaklaşmak, açıklama getirmek, gözden kaybolmak, azalmak, uçup gitmek, dosyalamak, hafızasına kazımak, soru sormaya başlamak, ateşlemek, yüzüp gitmek, uçup gitmek, kaçmak, tatile çıkmak, -den kaçmak, -den ayrılmak, cezadan kurtulmak, cezalandırılmamak, bedava vermek, açıklamak, uzaklaşmak/yabancılaşmak, üzerinde çok çalışmak, gizlenmek, saklamak, hızla çıkmak, aceleyle uzaklaştırmak, başka yere yönlendirmek, hapse atmak, içeri tıkmak, akıl hastanesine göndermek, kilit altında tutmak, bakışlarını çevirmek, buzları çözülmek, uçup gitmek, iki adımlık yerde, uzağında, uçurmak, uçmak, uçup gitmek, silmek, atılmış, kazazede, kovmak, korkutup uzaklaştırmak, uzaklaştırmak, çıkmak, uzaklaşmak, kopmak, yerinden çıkmak, kesip çıkarmak, günübirlik gezi, çevirmek, yönlendirmek, çekip götürmek, -den ayrılmak, uzaklaştırmak, uzaklaştırmak, yavaş yavaş kaybolmak, uzakta, uzaklarda, uzakta, uçmak, rüzgarla uçup gitmek, hadi oradan, hadi canım, cezasız kalmak, herşeyi yapıp ceza görmemek, kendini kaptırmak, gaza gelmek, -e kendini kaptırmak, -e kendini kaptırmak, ayrılmak, terk etmek, çek git, git, bas git, yolculuğa çıkmak, seyahate çıkmak, kapanmak, işine son vermek, uzak durmak, uzak durmak, yaklaşmamak, -i uzak tutmak, aylaklık ederek geçirmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

away kelimesinin anlamı

uzakta

adjective (not here)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The manager will be away until Wednesday. My father is not here; he is away in Chicago.

başka yöne, başka tarafa

adverb (in another direction)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He walked away after he saw the price.

uzakta, uzaklarda

adverb (from here)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
My family is a long way away.

uzağa

adverb (far)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
In your essay, try not to go away from the main point.
Yazınızda ana temadan fazla uzağa gitmemeye dikkat edin.

uzaklıkta

adverb (at a distance of)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We can cycle there. It's only 2 miles away.

uzaktan, uzaklardan

adverb (off, in the distance)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
From away in the distance came the sound of a waterfall.

ileride

adverb (in the future)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The wedding is just weeks away and she hasn't chosen her dress yet.

yola çıkmış

adjective (going immediately)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I love racing. Look! The horses are away!

deplasmanda oynanan

adjective (sports: not on home field)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We lost 4-0 to the away team.

ayrı

adverb (apart) (birbirinden)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He and his wife were away from each other.

bir yana, bir tarafa

adverb (aside)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He looked away when she started crying.
Ağlamaya başlayınca yüzünü başka bir yana çevirdi.

uzağa

adverb (into extinction)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The music faded away.

devamlı, sürekli

adverb (repeatedly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
She pounded away at it.

deplasmanda, rakip sahada

adverb (sports: not on home field) (spor)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The team are playing away this weekend.

dışarıya, dışarı

adverb (baseball: out) (beysbol)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He had put three batters away already.

geri çekilmek

phrasal verb, intransitive (retreat)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Back away from the cookies and no one gets hurt. He nodded vaguely, continuing to dodge and back away.

aklını başından almak

phrasal verb, transitive, separable (slang, figurative (impress greatly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The candidate blew her interviewer away.

vurmak, vurup öldürmek

phrasal verb, transitive, separable (slang, figurative (kill by shooting)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The gunman blew away his victim from close range.

hezimete uğratmak

phrasal verb, transitive, separable (slang, figurative (thoroughly defeat)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The first time he ran, he blew away the competition and came home with a gold medal.

ayrılmak

phrasal verb, intransitive (become separate)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Two of the members of the band broke away to form a band of their own.

ilişkiyi kesmek

(figurative (separate: from group)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Several members broke away from the party to form their own extremist group.

çıkmak

(detach, fall off)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
When Sue went to take her cakes out of the oven, the handle broke away from the door.

bir kenara itmek

phrasal verb, transitive, separable (figurative (dismiss, not consider)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The Prime Minister brushed aside any suggestion that the government had failed to deal with the problem.

çağırmak

phrasal verb, transitive, separable (summon [sb]) (birisini)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The doctor was suddenly called away, so he is not in the office today.

alıp götürmek

phrasal verb, transitive, separable (tide, river: sweep off)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The boy dropped a stick in the river and the current carried it away.

atmak, çöpe atmak

phrasal verb, transitive, separable (discard)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

ıssız adada bırakmak

phrasal verb, transitive, separable (usually passive (shipwreck)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

çentmek

phrasal verb, transitive, inseparable (hack pieces off)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Michelangelo created statues by chipping away at marble with a chisel and hammer.

yavaş yavaş ortadan kaldırmak

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (decrease gradually)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The bullying he was subjected to throughout his childhood chipped away at his self-confidence.

toparlamak, toplamak

phrasal verb, transitive, separable (put away neatly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After the meal, Fiona began clearing away the plates.

geri çekilmek

phrasal verb, intransitive (step back, leave)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I had to come away or I would have ended up swearing at them.

kesmek

phrasal verb, intransitive (TV, film: change shot) (TV, film)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

yitip gitmek

phrasal verb, intransitive (fade, diminish)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

durdurmak

phrasal verb, transitive, inseparable (slang (eliminate, get rid of)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
To improve the overall quality of our milk, we wanted to do away with the use of antibiotics on our cows.

öldürmek

phrasal verb, transitive, inseparable (slang (kill, murder)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He was a liability to our gang, and we knew sooner or later we would have to do away with him.

geri çekilmek

phrasal verb, intransitive (retreat, move back)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

sürüklenmek

phrasal verb, intransitive (be carried away, float off)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He fell asleep on the lilo and slowly drifted away from the beach.

uzak düşmek, ayrı düşmek

phrasal verb, intransitive (figurative (lose contact, become estranged)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Sometimes husbands and wives just drift away from each other and end up getting divorced.

arabayla uzaklaşmak

phrasal verb, intransitive (depart in a vehicle)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
She wiped a tear from her eye as he drove away.

düşmek

phrasal verb, intransitive (fall off, slope steeply)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

kaybolmak, ortadan kaybolmak

phrasal verb, intransitive (figurative (disappear) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

aşındırmak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (gnaw at, erode)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The chalk cliffs are being eaten away slowly by the action of the sea.

yiyip bitirmek

phrasal verb, transitive, inseparable (informal, figurative (worry) (endişe ile, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Raskolnikov's crime ate away at his peace of mind and, ultimately, his soul.

aşındırmak

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (erode) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The river eats away at the sand banks every time there's a flood.

uzaklaşmak

phrasal verb, transitive, inseparable (distance yourself)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I tried to edge away from the drunk man on the bus.

açıklama getirmek

phrasal verb, transitive, separable (account for)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

gözden kaybolmak

phrasal verb, intransitive (grow fainter or less distinct)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
From here, it looks like the mountains fade away into the distance. The further we walked from the disco, the more the music faded away.

azalmak

phrasal verb, intransitive (diminish)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Attendance at the church fell away as more and more people moved to the suburbs.

uçup gitmek

phrasal verb, intransitive (figurative (worries, etc.: disappear) (sıkıntı, endişe, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Eventually her emotional burdens simply fell away, and she was her old self again.

dosyalamak

phrasal verb, transitive, separable (put in folder)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You should file away your receipts after a business trip.

hafızasına kazımak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (keep in memory) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It was an interesting piece of information which he filed away for future reference.

soru sormaya başlamak

phrasal verb, intransitive (slang, figurative (begin asking questions)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Professor, could we ask you a few questions? "Sure! Fire away."

ateşlemek

phrasal verb, intransitive (informal (begin shooting) (silah)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When you have a clear shot at the deer, fire away.

yüzüp gitmek

phrasal verb, intransitive (on water: drift off)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He didn't tie up the boat properly, so it began to float away.

uçup gitmek

phrasal verb, intransitive (in air: drift off)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The girl let go of the string and her balloon floated away.

kaçmak

phrasal verb, intransitive (escape)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I was almost mugged but I managed to get away.

tatile çıkmak

phrasal verb, intransitive (informal (go on holiday)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I have been working late all week and need to get away this weekend.

-den kaçmak

phrasal verb, transitive, inseparable (escape: [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
How did you manage to get away from your captors?

-den ayrılmak

phrasal verb, transitive, inseparable (place: leave)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's great to get away from London sometimes.

cezadan kurtulmak, cezalandırılmamak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (not be punished)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The murderer got away with his hideous crime.

bedava vermek

phrasal verb, transitive, separable (make a gift)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She put her old clothes in a bag and gave them away.

açıklamak

phrasal verb, transitive, separable (figurative (reveal) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When you tell a joke, you can't give away the punch line until the end.

uzaklaşmak/yabancılaşmak

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (lose attachment)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Children gradually grow away from their parents and form their own identities.

üzerinde çok çalışmak

(informal, figurative (persist)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you want to finish your novel, you need to just hammer away at it every day.

gizlenmek

phrasal verb, intransitive (remain concealed)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The police are looking for me, so I will hide away in the mountains.

saklamak

phrasal verb, transitive, separable (keep concealed)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
According to legend, the pirates hid the treasure away, but nobody knows where.

hızla çıkmak

phrasal verb, intransitive (quickly leave)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The robbers hurried away when they heard the alarm go off.

aceleyle uzaklaştırmak

phrasal verb, transitive, separable (quickly make [sb/sth] leave)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The bride was hurried away so her fiance wouldn't see her in her wedding gown before the ceremony.

başka yere yönlendirmek

phrasal verb, transitive, separable (guide elsewhere)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

hapse atmak, içeri tıkmak

phrasal verb, transitive, separable (informal (person: put in prison) (gayri resmi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
That man has committed terrible crimes; the judge is going to lock him away for a long time.

akıl hastanesine göndermek

phrasal verb, transitive, separable (informal (person: put in institution)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

kilit altında tutmak

phrasal verb, transitive, separable (thing: keep safe, hidden) (bir şeyi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Lock away this box of chocolates before I eat them all!

bakışlarını çevirmek

phrasal verb, intransitive (avert one's eyes)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The little boy knew he was in trouble and when the teacher looked at him he had to look away. It was a horror movie and I had to look away much of the time!

buzları çözülmek

phrasal verb, intransitive (thaw)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The ice will melt away as the temperature rises.

uçup gitmek

phrasal verb, intransitive (figurative (feelings: disappear, evaporate) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
His anger melted away when she flashed him her beautiful smile.

iki adımlık yerde

expression (figurative, informal (nearby)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We can easily walk to Martha's house; she lives a stone's throw away.

uzağında

preposition (at a distance)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Away from the earthquake's epicentre there was less damage.

uçurmak

(wind: carry off)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The wind blew the dollar bill away.

uçmak, uçup gitmek

(be carried off by wind)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The paper bag blew away in a gust of wind.

silmek

(remove) (göz yaşı, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
James brushed away his tears and began to smile.

atılmış

adjective (discarded)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

kazazede

adjective (shipwrecked)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

kovmak

(shoo)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Chase away that dog before it eats your food.

korkutup uzaklaştırmak

(scare into running away)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

uzaklaştırmak

(figurative (banish, get rid of)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
It was a good luck charm to chase away nightmares.

çıkmak

verbal expression (leave)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Lucy came away from the interview feeling confident that she had got the job.

uzaklaşmak

verbal expression (move further)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Come away from that cliff edge; it may crumble.

kopmak, yerinden çıkmak

verbal expression (become detached)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The cupboard door had come away from one of its hinges.

kesip çıkarmak

(remove: with blade)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
To repair the table I had to cut away the damaged veneer and replace it with a matching new piece.

günübirlik gezi

noun (one-day trip, outing)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We had a lovely day out at the seaside.

çevirmek, yönlendirmek

verbal expression (point in different direction) (başka yöne)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The police were directing traffic away from the street where they were repairing the gas leak.

çekip götürmek

(force [sb] to leave)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
A police officer was dragging one of the protesters away.

-den ayrılmak

verbal expression (retreat from [sth], [sb])

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

uzaklaştırmak

verbal expression (cause to leave)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
What drew you away from your hometown?

uzaklaştırmak

(repel, force to leave)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She drove him away with her constant nagging.

yavaş yavaş kaybolmak

(figurative (gradually disappear)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

uzakta, uzaklarda

adverb (in the distance)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I could see the skyline far away on the horizon.

uzakta

adverb (at a distance)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
My family lives far away.

uçmak

(insect, bird: take flight) (kuş, böcek)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After the bird was rescued from the cat, he shook himself, then flew away.

rüzgarla uçup gitmek

(figurative (be carried off by wind)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The loose sheets of paper flew away in the wind.

hadi oradan, hadi canım

interjection (UK, slang (disbelief)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You saw the Queen in Burnley market? Get away!

cezasız kalmak, herşeyi yapıp ceza görmemek

verbal expression (figurative, informal (never be punished)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Somehow Joe always seems to get away with murder.

kendini kaptırmak

verbal expression (figurative (lack restraint)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She gets carried away at Christmas, and spends too much money on everything.

gaza gelmek

verbal expression (figurative (be overcome with excitement) (gündelik dil)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mark got carried away with all the excitement and nearly fainted. Sophia got carried away by the emotion of the occasion and burst into tears.

-e kendini kaptırmak

verbal expression (figurative (forget other tasks)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sorry I'm late - I got carried away watching the football.

-e kendini kaptırmak

verbal expression (figurative (be engrossed in [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Steve got carried away with his computer game and forgot to call his girlfriend.

ayrılmak, terk etmek

(leave)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Margo told her son to stop disturbing her and go away.

çek git, git, bas git

interjection (leave!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I'm trying to do some work - go away!

yolculuğa çıkmak, seyahate çıkmak

(take a trip)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Oliver is planning to go away this weekend.

kapanmak

verbal expression (be reclusive) (odaya, eve, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She was very shy and hid herself away in her room all week.

işine son vermek

transitive verb (US (employee: poach) (birisinin)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

uzak durmak

(stay at a distance)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Stephanie has measles, so If you don't want to catch it, keep away.

uzak durmak, yaklaşmamak

verbal expression (stay at a distance from)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I keep away from people who are ill.

-i uzak tutmak

(prevent from getting closer)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
There are many things you can do to keep mosquitoes away.

aylaklık ederek geçirmek

(be idle, waste time)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Rachel loafed her whole weekend away.

İngilizce öğrenelim

Artık away'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

away ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.