İngilizce içindeki living thing ne anlama geliyor?
İngilizce'deki living thing kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte living thing'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki living thing kelimesi yaşayan, geçim, geçinme, gelir, meslek, geçim, geçimlik, hayatta kalanlar, sağ kalanlar, yaşam tarzı, hayat tarzı, yaşayan, sağlam, oturmak, ikamet etmek, yaşamak, yaşamak, hayatta olmak, sağ olmak, hayatta olmak, hayatta kalmak, sağ kalmak, varlığını sürdürmek, yaşamını sürdürmek, canlı, canlı, naklen, canlı olarak, sönmemiş, hakiki, elektrik yüklü, elektrikli, cereyanlı, oyunda, canlı, canlı olarak, naklen, geçinmek, hayatın tadını çıkarmak, hayattan zevk almak, yaşam sürmek, ömür sürmek, ömür geçirmek, deneyimlemek, deneyim yaşamak, hayat yaşamak, hayat sürdürmek, canlı varlıklar anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
living thing kelimesinin anlamı
yaşayanadjective (alive) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He is Norway's greatest living writer. |
geçim, geçinme, gelir, mesleknoun (job) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) What do you do for a living? I am a dentist. Geçimini hangi işten sağlıyorsun? Dişçilik yapıyorum. |
geçim, geçimliknoun (subsistence) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He earns a modest living as a janitor. |
hayatta kalanlar, sağ kalanlarplural noun (people: alive) (çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.) After the bombing attack, she was among the living. |
yaşam tarzı, hayat tarzınoun (lifestyle) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Their way of living is too materialistic for my tastes. |
yaşayanadjective (figurative (language: in use) (dil, mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Latin is not a living language. |
sağlamadjective (figurative (strong) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) They have a living faith, unlike the nominal belief of many others. |
oturmak, ikamet etmekintransitive verb (reside) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Luca lives on the second floor. Leman, ikinci katta oturuyor. |
yaşamakintransitive verb (manage your life) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Two full time jobs is no way to live. İki tam zamanlı işte çalışmak iyi yaşamak değildir. |
yaşamak, hayatta olmak, sağ olmakintransitive verb (be alive) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The king is not dead! He lives! Kral ölmedi! Yaşıyor. |
hayatta olmak, hayatta kalmak, sağ kalmakintransitive verb (remain alive) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Yes, he still lives. He must be ninety years old. Doksan yaşında olduğu halde hâlâ hayattadır. |
varlığını sürdürmek, yaşamını sürdürmekintransitive verb (exist) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Cockroaches have lived for millions of years. Hamamböcekleri, milyonlarca yıldır varlıklarını sürdürmüşlerdir. |
canlıadjective (living) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) We bought live crabs for dinner. Akşam yemeği için canlı yengeç aldık. |
canlı, naklenadjective (broadcast: direct) (yayın) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Is this broadcast live or pre-recorded? |
canlı olarakadverb (perform: in front of people) (gösteri, vb.) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The comedian loved performing live. |
sönmemişadjective (coals: burning) (kömür, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Don't touch the coals from the fire; they are still live. |
hakikiadjective (weapons) (mühimmat, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) In training, the army uses blanks instead of live ammunition. |
elektrik yüklü, elektrikli, cereyanlıadjective (electrical: with current) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Don't touch the wires; they are still live with electricity. |
oyundaadjective (sports: in play) (top, vb.) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The ball was still live because it had not gone out of bounds. |
canlıadjective (audience: present at performance) (seyirci) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The comedian loved performing in front of a live audience. |
canlı olarak, naklenadverb (broadcast: direct) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We are broadcasting live from the scene of the protest. |
geçinmekintransitive verb (subsist) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Many people around the world live on less than a dollar per day. |
hayatın tadını çıkarmak, hayattan zevk almakintransitive verb (enjoy life) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You can't work all your life; you have to live! |
yaşam sürmek, ömür sürmek, ömür geçirmektransitive verb (lead a certain life) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Many monks live a Spartan life. |
deneyimlemek, deneyim yaşamaktransitive verb (experience) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He still lives the war in his imagination. |
hayat yaşamak, hayat sürdürmektransitive verb (way of life) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He lives a moral life, as he speaks a moral life. |
canlı varlıklarplural noun (life forms) (çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.) So far as we know, living things only exist on Earth. Animals, plants, and bacteria are all examples of living things. |
İngilizce öğrenelim
Artık living thing'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
living thing ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.