İngilizce içindeki i don no ne anlama geliyor?
İngilizce'deki i don no kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte i don no'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki i don no kelimesi ben, -um, -üm, -im, -ım, İ, i, ben, benlik, birinci, birinci, birinci, ilk, başlıca, ilk, öncelikle, evvela, birinci sırada, birinci sıradaki kişi, ayın biri, biri, birinci, birinci, birinci, ilk defa, ilk kez, önce, başlangıç, birinci, birinci, birinci kale, birincilik, üstün kaliteli ürün, Birinci, Birinci, bana göre, bana kalırsa, bana gelince, bildiğim kadarıyla, dediğim gibi, söylediğim gibi, Çin tıbbında enerji, ne bileyim, ne bileyim ben, nereden bileyim, katılıyorum, iyiyim, böyle iyiyim, -luyum, -lüyüm, -lıyım, -liyim, çıkıyorum, halimden memnunum, mutluyum, özür dilerim, üzgünüm, başınız sağ olsun, özür dilerim, inanıyorum ki, sanırım, sabırsızlanıyorum, sanırım, bana ne, umurumda değil, bilmiyorum, benim için farketmez, itirazım yok, zannetmiyorum, zannetmem, unuttum, anladım, ben yaparım, sanırım, sanırım öyle, senden nefret ediyorum, zorundayım, biliyorum, beğendim, senden hoşlanıyorum, seni seviyorum, sana aşığım, seni çok seviyorum, yani, seni özlüyorum, sana ihtiyacım var, peki, diyorum ki, anlıyorum, sanırım öyle, seni istiyorum, seni arzuluyorum, kabul ediyorum, seni özleyeceğim, keşke, keşke öyle olsaydı, rica ediyorum, istiyorum, yani, başka bir deyişle, -ardım, -erdim, -mıştım, -miştim, -muştum, -müştüm, -eceğim, -acağım, -erim, -arım, korkarım, korkarım öyle, iyiyim, istemem, özür dilerim, üzgünüm, -ıyordum, -im var, kimlik kartı, ben de öyle, geçişsiz fiil, bana ne ki, beni neden ilgilendirsin ki anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
i don no kelimesinin anlamı
ben, -um, -üm, -im, -ımpronoun (first person: myself) (1. tekil şahıs) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) I love you. Seni seviyorum. |
İ, inoun (ninth letter of alphabet) (harf) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The letter "i" is the ninth in the alphabet. |
ben, benliknoun (psychology: the self) (psikoloji) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) How do we distinguish between I and not-I? |
birinciadjective (1st in a series or list) (listede, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) For many people, Ronaldo would be first on a list of the world's greatest soccer players. I liked the first song best. |
birinciadjective (in race, competition: placed 1st) (yarış) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She was first in the spelling competition. The team is currently first in the league. |
birinci, ilkadjective (closest to the front) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) We sat in the first row of seats. |
başlıcaadjective (primary) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The first reason for doing this is to help other people. |
ilkadverb (before everyone else) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) He walked through the door first, and everyone else followed. |
öncelikleadverb (firstly: before anything else) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) What we need to do first is find a place to stay. |
evvelaadverb (firstly: introducing first point) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) First, I would like to thank you all for coming. |
birinci sıradaadverb (race, competition: in 1st place) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Chloe finished first out of 80 runners. |
birinci sıradaki kişinoun (invariable (in a series, list: 1st item, person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I like the first better than the second. |
ayın birinoun (first day of the month) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We don't get paid again until the first. |
birinoun (UK (first day of specified month) (ayın) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In France, the first of May is a public holiday. |
birinciadjective (lowest automobile gear) (vites) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Switch to first gear when going up steep hills. |
birinciadjective (music: section leader) (orkestrada) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She plays first clarinet in the orchestra. |
birinciadjective (baseball: base) (beysbol: kale) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He didn't make it past first base. |
ilk defa, ilk kezadverb (for the first time) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I first came to New York when I was a little girl. |
önceadverb (rather, sooner) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Lie to you? I'd kill my own mother first! |
başlangıçnoun (beginning) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She was a good worker from the first. |
birincinoun (music: section leader) (orkestra: keman, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The composer intended the second violinists to contrast with the firsts. |
birincinoun (first place in a competition) (yarış) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She's always the first in any competition. |
birinci kalenoun (baseball: base) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He's on first. |
birinciliknoun (UK (first-class honors) (mezuniyet) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He got a first from Cambridge. |
üstün kaliteli ürünnoun (commerce: best quality goods) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We sell firsts at a slightly higher price than seconds. |
Birincinoun (1st monarch with specified name) (kral, kraliçe, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Queen Elizabeth the First was 25 years old when she came to the throne. |
Birincinoun (music: 1st symphony, etc.) (senfoni, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Beethoven's First was written in C major. |
bana göre, bana kalırsaadverb (in my opinion) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far as I'm concerned, that was the best film of the year. |
bana gelinceadverb (as for me, as regards me) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far as I'm concerned, I never want to eat another fried alligator steak. |
bildiğim kadarıylaadverb (to my knowledge) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far as I know, the bank approved the loan. The boss is in his office, as far as I know. |
dediğim gibi, söylediğim gibiadverb (to resume after interruption) As I was saying before being interrupted, the lady of the house is not home. |
Çin tıbbında enerjinoun (Chinese medicine: energy) The Qi Gong master trained the students to feel the chi flowing through their bodies. |
ne bileyim, ne bileyim ben, nereden bileyimexpression (informal (I don't know) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Why are you asking me if it's going to rain tomorrow? How should I know? |
katılıyoruminterjection (I am of the same opinion) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) “I agree!” Tom said. “You're right!” |
iyiyiminterjection (I am well) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I'm fine! But, how are you? "How are you?" - "I'm fine, thanks!" |
böyle iyiyiminterjection (informal (I don't need anything) (yardıma ihtiyacım yok anlamında) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I'm fine, thanks! I've got everything I need. |
-luyum, -lüyüm, -lıyım, -liyimexpression (my place of origin is) I'm from Poland, though I've lived in London for more than ten years now. |
çıkıyoruminterjection (I am about to leave) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I know I'm late for lunch. I am going now! |
halimden memnunuminterjection (informal (I am satisfied) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Do you need anything? - No, I'm good. |
mutluyuminterjection (I feel content or satisfied) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I'm happy to spend the holidays with my family this year. |
özür dileriminterjection (apology) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I am sorry, I made a mistake. |
üzgünüminterjection (sympathy) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I am sorry to hear about your mother's accident. |
başınız sağ olsuninterjection (formal (condolences) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I'm sorry for your loss; your father will be missed by all who knew him. |
özür dilerimverbal expression (sorry, excuse me) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I beg your pardon, I didn't realise my chair was on your coat. |
inanıyorum kiexpression (I think this is true) He is very intelligent, I believe. |
sanırımexpression (with clause: I think that) I believe the class begins on Monday. |
sabırsızlanıyoruminterjection (I am excited about [sth]) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "This time next week we'll be on holiday." "I can't wait!" |
sanırımverbal expression (I assume, I think likely) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I daresay you're hungry after your long walk. |
bana ne, umurumda değilinterjection (It's not important to me.) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "You can't go out dressed like that; you'll get cold." "I don't care." |
bilmiyoruminterjection (informal (declaration of ignorance) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Who's that woman talking to your brother?" "I don't know." |
benim için farketmezinterjection (informal (I have no preference) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "We can go to the cinema or ten-pin bowling. What do you want to do?" "I don't mind." |
itirazım yokinterjection (informal (I am not upset) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I don't mind if you sit beside me. |
zannetmiyorum, zannetmeminterjection (I believe not) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) When Tom asked me if Sally was coming to the party I replied "I don't think so". |
unuttuminterjection (I cannot remember) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I've forgotten your name. Could you remind me? |
anladıminterjection (slang (I understand) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Ah, I got it. Thanks for the explanation! |
ben yaparıminterjection (US, slang (I have the matter in hand) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Don't worry about washing the dishes. I got it. |
sanırımexpression (informal: followed by clause (I suppose that) I guess you're right. As we can't disprove that he stayed in all day, I guess we will just have to take his word for it. |
sanırım öyleinterjection (informal (I suppose so) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Have you had enough to eat?" "I guess." |
senden nefret ediyoruminterjection (I dislike you intensely) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) This is not love! I hate you! |
zorundayımauxiliary verb (I must, I am obliged to) I have to go now, or I'll miss my train. I don't want to go but I have to. |
biliyoruminterjection (I am already aware) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I know that! You don't have to explain it to me! |
beğendiminterjection (I find it appealing) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) What a lovely dress! I like it. |
senden hoşlanıyoruminterjection (I find you appealing) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I like you. You seem like such a nice person. |
seni seviyoruminterjection (declaration of strong affection) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I love you, Mom! |
sana aşığıminterjection (declaration of strong romantic feelings) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I love you and I want to spend the rest of my life with you. |
seni çok seviyoruminterjection (great affection) I love you so much that I can't stand to be apart from you. |
yaniexpression (that is to say) How are you? I mean, have you recovered completely from your illness? |
seni özlüyoruminterjection (I feel your absence) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I miss you, my darling. Come home soon. |
sana ihtiyacım varinterjection (I am dependent on you) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) John, I don't just love you, I need you! |
pekiinterjection (UK, dated (well!) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I say, Jeeves! - that was a splendid party, was it not? |
diyorum kiexpression (my opinion is as follows) How can our company save money during this recession? I say we stop hiring and freeze salaries. |
anlıyoruminterjection (I understand) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) So, you don't like this office? I see. We'll try to get you moved as soon as possible. |
sanırım öyleinterjection (I believe that to be true) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Is he coming with us?" "I think so, but let me call him to make sure." |
seni istiyorum, seni arzuluyoruminterjection (informal (I am sexually attracted to you) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I want you. Let's leave this party and go back to my place. |
kabul ediyoruminterjection (marriage vow) (kocalığa/karılığa) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Abigail Smith, will you promise to love this man and be faithful?" "I will." |
seni özleyeceğiminterjection (I will feel your absence) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Goodbye, son. I'll miss you. |
keşkeexpression (informal (if only) I wish that we could talk about what's been bothering you. |
keşke öyle olsaydıinterjection (informal (unfortunately not) Did I win the lottery? I wish! |
rica ediyorumexpression (polite (with object: I want) I would like the coq au vin, please. |
istiyorumexpression (polite (I want) I would like you to be more involved in the community website. |
yani, başka bir deyişleadverb (Latin, abbreviation (id est: that is) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Only one country, i.e., China, voted against the measure. |
-ardım, -erdimcontraction (colloquial, abbreviation (I would) I'd like to get married this year. |
-mıştım, -miştim, -muştum, -müştümcontraction (colloquial, abbreviation (I had) I'd been to France before, but this was the first time I'd visited Paris. |
-eceğim, -acağımcontraction (colloquial, abbreviation (I will) I'll eat dinner at 7:00 tonight. |
-erim, -arımcontraction (colloquial, abbreviation (I am) I'm the best waiter in this restaurant. |
korkarımexpression (regretfully) I'm afraid I didn't do a very good job yesterday. I'm afraid I must go now. |
korkarım öyleinterjection (yes, regretfully) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Do I really have to take the test?" "I'm afraid so. It's compulsory." |
iyiyiminterjection (slang (I am well) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "How are you?" "I'm good, thanks." |
istememinterjection (slang (I have, have had enough) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Would you like another slice of pizza?" "No thanks, I'm good." |
özür dileriminterjection (informal (I apologize) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I'm sorry for breaking your favorite lamp! |
üzgünüminterjection (informal (I offer my sympathy) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) I am sorry for your loss. |
-ıyordumcontraction (colloquial, abbreviation (I have) I've eaten too much. I've been working here for five years. |
-im varcontraction (colloquial, abbreviation (I have, I own) I've got a headache. I've got two cats and three dogs. |
kimlik kartınoun (informal, abbreviation (identity card) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You'll need to show your ID card to get in. |
ben de öyleinterjection (me too) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) You think he's crazy and so do I! |
geçişsiz fiilnoun (abbreviation (grammar: intransitive verb) (dilbilgisi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) vi is the abbreviation for intransitive verb. |
bana ne ki, beni neden ilgilendirsin kiinterjection (I don't care) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) If you want to ruin your life by quitting school, what do I care? |
İngilizce öğrenelim
Artık i don no'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
i don no ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.