İngilizce içindeki houses ne anlama geliyor?
İngilizce'deki houses kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte houses'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki houses kelimesi ev, ev halkı, barındırmak, barınak, barındırmak, bina, kamara, hanedan, meclis, şirket, firma, üniversite koleji, üniversite koleji, kasa, seyirci, manastır, ev, yurt, okul takımı, ev sağlamak, bulundurmak, yerleştirmek, yazlık ev, pansiyon, kahvehane, sosyal konut, malikane, müstakil ev, köpek kulübesi, oyuncak bebek evi, misafirhane, konuk evi, hayaletli ev, perili ev, ev hapsi, (evde) göz hapsi, Avam Kamarası, Lordlar Kamarası, Temsilciler Meclisi, Temsilciler Meclisi, ev partisi, yeni eve taşınma partisi, hoşgeldin partisi, başı dertte, şirket içi, kurum içinde, evi idare etmek, evi çekip çevirmek, muhasebesini tutmak, evin hanımı, evin erkeği, malikâne, büyük köşk, malikane, evin beyi, mobil ev, taşınabilir ev, başka eve taşınmak, herkese açık etkinlik, opera binası, bar, sığınak, meclis başkanı, sıra ev, sıra villa, sıra ev, sıra villa, sıra ev, sıra villa, ağaç evi, senato, Beyaz Saray anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
houses kelimesinin anlamı
evnoun (residence building) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Their new house has three bathrooms. Bu konutlarda iki adet banyo bulunmaktadır. |
ev halkınoun (household) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The whole house was in mourning for Mr. Saunders. |
barındırmaktransitive verb (provide a storage place) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This cabinet houses all our stationery. |
barınaknoun (shelter) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Some animals build their houses out of straw. |
barındırmak(keep in a dwelling) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The university houses its students in very old buildings. Bu üniversite, öğrencilerini çok eski binalarda barındırmaktadır. |
binanoun (building) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There's a florist between the coffee house and the schoolhouse. The legislature meets in the State House. |
kamaranoun (hall) (mecliste) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The British Parliament meets in the House of Commons. |
hanedannoun (family) (krallıkta) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The House of Tudor ruled from 1485 to 1603. |
meclisnoun (legislative body) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Most parliaments have an upper and a lower house. |
şirket, firmanoun (business firm) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He works for a publishing house. |
üniversite kolejinoun (university college) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The university is divided into several houses. |
üniversite kolejinoun (members of a college) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The two houses will be competing in the rowing regatta. |
kasanoun (gambling: casino) (kumar) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It never pays to gamble because the house always wins. |
seyircinoun (audience) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The producer was pleased to see there was a good house on the play's opening night. |
manastırnoun (convent or abbey) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There used to be lots of religious houses in this area. |
evnoun (church, mosque, synagogue) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Speak quietly when you enter God's house. |
yurtnoun (UK (residential division in boarding school) (okul) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The school had 6 houses. |
okul takımınoun (UK (team in British school) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'm in Newton house at school; our colour is red. |
ev sağlamaktransitive verb (provide housing) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The hall will house two hundred people. |
bulundurmaktransitive verb (provide a workplace) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) This building houses the workshop. |
yerleştirmektransitive verb (secure) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The machine can be housed in its case for transit. |
yazlık evnoun (seaside chalet) (deniz kenarında) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She invited me to spend a week at her beach house. |
pansiyonnoun (guesthouse: offers lodging) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Some friends and I are staying in a boarding house this summer. |
kahvehanenoun (establishment where coffee is served) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Golden Horn was a 60's coffeehouse where you could find coffee, folk songs and poetry but no alcohol. |
sosyal konutnoun (UK (home: subsidized) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
malikanenoun (mansion) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
müstakil evnoun (house with no shared wall) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My elderly in-laws live in a detached house in Staines. |
köpek kulübesinoun (kennel for a dog) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Gwen built a doghouse for her new puppy to sleep in. |
oyuncak bebek evinoun (miniature house for dolls) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Edgar built an elaborate dollhouse for his granddaughter. |
misafirhanenoun (boarding house or inn) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My parents stayed in a nearby guest house while visiting us for three weeks. |
konuk evinoun (outbuilding for guests) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Grandma and Grandpa will stay in the guesthouse when they visit. |
hayaletli evnoun (house occupied by a ghost) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Strange noises came from the haunted house late at night. |
perili evnoun (fairground attraction) (lunapark) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The two girls came out of the haunted house shrieking and giggling. |
ev hapsi, (evde) göz hapsinoun (imprisonment in one's home) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Burmese political dissident was under house arrest for many years. |
Avam Kamarasınoun (UK (part of Parliament) (İngiltere, Kanada, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The MP for North Durham led the debate in the House of Commons. |
Lordlar Kamarasınoun (UK (Parliamentary chamber of peers) (İngiltere) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Labour party plans to replace the House of Lords with an elected senate. |
Temsilciler Meclisinoun (US (lower chamber of Congress) (ABD) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
Temsilciler Meclisinoun (lower chamber of state legislature) (ABD) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
ev partisinoun (social gathering at [sb]'s house) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We went to a house party yesterday. I couldn't sleep last night because our neighbors had a very loud house party. |
yeni eve taşınma partisi, hoşgeldin partisinoun (party to celebrate new home) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Hudsons held a lavish housewarming when they moved into their new house. |
başı dertteexpression (figurative, informal (in disgrace) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My husband embarrassed me in front of my friends; he's in the doghouse tonight. |
şirket içiadjective (company: internal) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) They will provide in-house training instead of sending the whole staff out of town. |
kurum içindeadverb (company: internally) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Every part is manufactured in-house. |
evi idare etmek, evi çekip çevirmek(do housework) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) While she was sick, her sister kept house for her. |
muhasebesini tutmak(figurative (maintain accounts) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Since Brett kept house for the company, he was the first suspected of wrongdoing when the company was accused of fraud. |
evin hanımınoun (dated (wife: manages home) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The telemarketer asked to speak to the lady of the house. |
evin erkeğinoun (responsible head of household) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Jim became man of the house after his father died. |
malikâne, büyük köşknoun (country house, stately home) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This weekend we will leave the city and visit our manor in the country. |
malikanenoun (country house, stately home, mansion) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There is a village fete at the manor house this weekend. |
evin beyinoun (male head of household) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The master of the house is not necessarily the male head, but it is whoever holds the final say in certain familial matters. |
mobil ev, taşınabilir evnoun (trailer used as permanent residence) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) While we were saving up to buy a house, we rented a mobile home on the outskirts of town. |
başka eve taşınmak(change residence) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We're moving house so we need to pack everything into boxes. |
herkese açık etkinliknoun (event permitting free entry to all) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The event is open house; everybody is welcome to visit the college and find out about its activities. |
opera binasınoun (building where opera is performed) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Sydney has one of the world's most famous opera houses. Which metro stop is nearest to the opera? |
barnoun (UK, formal (drinking establishment) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
sığınaknoun (figurative (place of security, refuge) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There are groups that help refugees find a safe house when they reach a new country. |
meclis başkanınoun (of legislative body) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Speaker recalled parliament to discuss an urgent issue. |
sıra ev, sıra villanoun (home in a city) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Town houses usually share their side walls with similar buildings. |
sıra ev, sıra villanoun (terraced house) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The fire quickly spread to a row of town houses. |
sıra ev, sıra villanoun (large residence in a city) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) George was rich enough to buy a town house in Manhattan. |
ağaç evinoun (playhouse built in a tree) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The kids play in their tree house when they're bored. |
senatonoun (higher parliamentary chamber) (ABD) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Senate is the upper house of the United States Congress. |
Beyaz Saraynoun (official residence of US President) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) President Obama and family were the residents of the White House from January 2009 to January 2017. |
İngilizce öğrenelim
Artık houses'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
houses ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.